18 Temmuz 2006 Salı

Baba Uğur'un Salonu

İlle de bir benzetme peşinde koşmak gerekirse: Brassens ile Ferre arası tonlar da diyebiliriz, Baba Uğur'un salonuna. Bilhassa yaz vakitleri, biricik Gönül Teyze, Çeşme'ye, Erdek'e vs. iner ve ev boş kalır: 6 yazdır, o boşluk Baba Uğur'un salonunda rakılarla, biralarla, votkalarla, radyodan sükûn eden hafif müzikle taçlanır. Ardı ardına ve bıkkınlıkla cıgara yakmak da bu salonda mübahtır. Yetmez bir de muazzam güzelliktedir. Bahçesiyle, sayfiye kesim çimleriyle, bahçeyi yoğun ve yorgun caddeden ayıran ağaçlarıyla bir Bakırköy evi.

Gece geç saat.
Bir haftaiçi.Müzik dinleyip, cıgara ve içki içmek en büyük zevkimiz. Hem burada edebiyat da, politika da konuşulmaz: varsa yoksa cinsellik, futbol..Rahatlama anları, halleri..Cam açıktır, içeri denizden gelen ferahlık dolar: hem aşklar da var-dır.

Sonra Uğur, uzun bir suskuya girer, bütün gevşeme diner: yalnızlık bir lûgat olur/ geçici görevlerimizi biliriz, kırılmayız muhattap alınmamaktan.

Yazdan yaza bu ev, bu salon: bizi daha da çok ağırlayacaktır hem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.