14 Şubat 2012 Salı

Faruk Peker, Milli György Lukacs'tır.

Ben azılı bir anti-sinemistim. Ancak, Faruk Peker nezdinde, Türk sinemasına da  - tüm yerli çağrışım ve unsurlarına, selam sarkıtmak her defasında tazeleyici ve güçlü bir dil oluşturmamıza sebebiyet veriyor. Aristo, bilginin temeline tekrarı koyuyor. Biz bunu metodolojimiz yapıyoruz. Dolayısıyla her akşam yatmadan hatırlanan bilgi sarmalı gibi, kendini bize uysalca sunuveren bu bilgiyi tekrarlıyor ve tazeliyoruz. Sonda, düğümlerken söyleyeceğimizi, şimdi en başından söyleyelim. Cihangirûndan olmayan entelektüellerin sözcüsü, estetik-etik terazimizi yeniden anlamlandıran Faruk Peker’in son günlerin meşhur dizisi “İffet’le alevlenen” tartışmalarına odaklanacağız.
İddia 1: Faruk Peker, Türklerin György Lukacs’ı oluyor. Tarih, kendiliğinden bu cevabıyla Faruk Peker’i bu noktaya konumlandırıyor. Faruk Peker, İffet’in fragmantasyonu, bütünü aşmış sahnesi için, sanıldığı gibi tecavüz değil, fantezidir – diyor.
İddia 2: Seksoloji ve aile sosyolojisi repertuarı, ilk anda gelen ve yanıltıcı olan bilgiye işaretle bu “sahneyi” etiğin ihlâli olarak mühürlüyor. Oysa ki, bu olsa olsa, “mutluluğa götürmeyen” bir fantezi yorumu olabilir.
İddia 3: Cihangirûn, kendisi için reva görmediği etik-estetik dengeyi, “volk”a reva görüyor. Kendisi için handiyse aşkın diye damgaladığı bir perspektifi, bir “on-going relation”ı, halkın kabaran namus isyanına – etik değil, aslanların önüne yem atarmışçasına atıyor.
İddia 4: Faruk Peker, bir perspektif sunuyor. Bu perspektif, takside gerçekleşen ve tecavüz olarak vaftiz edilen sahnenin, aslında bir fantezi olduğu yönünde, İffet hayalleri yıkılan bir kız olabilir. Ama bu bütün hayatını etkileyecek bir olay değil. İlk seksüel deneyimine böyle hazırlanmadığını söylüyor. Dolayısıyla, Cemil bir sonunda mutluluk getirmeyen hareketin başlatıcısı değil, bitiricisi oluyor.
İddia 5: Walter Benjamin, “yaşamak, izler bırakmaktır” diyor. İffet bunu başarmıştır. Ancak bunu averaj namus kabarmalarıyla değil, “gri” alandaki sert dokunuşları ile yapmıştır. Beyazı arzulayan ama siyaha meyilli, bir ilişkinin adıdır.
Bu iddialar ışığında, etiğin ve estetiğin birbirilerinin üzerlerine gölge düşüren değil, ayrıca dengede kalmak zorunda olan da değil, birbirlerini gözeten unsurlar olarak, sanatın oluşuna katkıda bulundukları gibi, çok ortalama bir gerçeği bize haykırıyor, Faruk Peker.
Ancak Türkiye'de gerçek algısı, ortalamanın altında olduğu için, Faruk Peker'in tarihsel itirazı, bir sahicilik ada'sı gibi parlıyor ve sinemist algının saptığı yanlışı, tarihsel orjinalitesine iade ediyor.
24 Şubat 2012, İzdiham'da Yayınlandı.