19 Ocak 2012 Perşembe

Leyla İle Mecnun bizi Şerif Mardin'den, Nihat Doğan'a Savuruyor

Otantik olmak, kendisine doğrultulmuş oryantalizm silahını, düşmanına patlamadan yöneltmek gibi. Ve bütün otantizm – sahihliklerin de metal yorgunluğunun geliştiğini görüyoruz. Bütün otantizmler ilk anki iddia ve imajlarını, zamanla yitiriyorlar. Gözümüzü kapatıyoruz, kamyonun duvara çarptığını görmemek için. Dua ediyoruz; Allah’ım bu kamyon bu duvara çarpmasın. Yol, hız ve havuz problemlerine gözümüzü kapatışımızdaki acılı hazzı yeniden duyumsuyoruz. İyi ki problematikten nasibimize düşeni almamışız. Böylece “kamyonun çarpmak üzereyken” duracağını farz edebiliriz. Kendi kendimize zaman tanırız ama. Fazlası değil.

Otantizm, temsil edenin temsil ettiğiyle mesafesinin en az olduğu yer. Söylediğimizle söylemek istediğimizin de en az fire verdikleri yer olarak göze çarpmasını istiyoruz.
Ama hayatın acı metaforik tabakası, bize kendi zamanını dayatıyor.
Söylemek istediklerimizle, söylediklerimizin arasındaki mesafe, bütün yırtıcılığı ile açılıyor.

Leyla ile Mecnun bizi Şerif Mardin’den uzaklaştırıp, Nihat Doğan’a savuruyor.
 
TRT eli ile tüm temsil teorilerimiz alt üst oluyor. Oysa, biz çok daha iyisini gerçekleştirebilirdik. Çok daha sahihini. Çok daha bizdenini. Mea Culpa için belli ki geç.

Leyla ile Mecnun bir tersine Beckett gibi, süzülüyor hayatlarımıza.
Absürdite limanına tüm halkın dolu olduğu bir gemiyi huzurla indirmesi beklenen kaptan, gemiyi karaya vurduruyor.

Otantik, üzerine eğilen Şerif Mardin olduğunda otantikmiş. Aslında bunu anlıyoruz ve bu bize acı veriyor.

Gemi karaya oturduğunda, limana koşanlarla karadan memnun olanlar arasında sessizlikle, çaçaronluğun kavgası çıkıyor.

Limanı arayan geminin yakalandığı dalgalı hava güzelmiş, Şerif Mardinmiş. Karaya vurduğu yer Türk tipi bir tersine Beckettmiş. Liman ise ipek yataklarla köşelenmiş bir Nihat Doğan otağıymış.


Sonra, düşünüyoruz. Bu toprakların en derin temsil hikayesidir; Leyla ile Mecnun. Leyla temsil ettiği şeyin çok uzağına düştüğü için artık “yok hükmünde”.  Sarı sayfalarını açtığımız Şerif Mardin de, hüzünlü gözlerle aynı yolu yarılıyor.

19 Ocak 2012, İzdiham'da Yayınlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.