12 Ağustos 2006 Cumartesi

Başak'la Akçay Öncesi..

..Sıcaktan payımıza birşeyler damıtmak mümkün olacak mı sorusu ile çıkıyorum yola?
Yarı oyalanarak, ileri saatimin yardımı ile yarı, buluşma yerimiz olan Bakırköy deniz otobüsü iskelesine vaktinde gelebildim. Başak'ı gördüğümde masasından iki kişi kalkıyordu - sordum: Caner'in Amerika'da tanıştığı bir arkadaşı ve onun sevgilisi. Çocuk Hürriyet'te çalışıyormuş, New York'ta. Başak'la sadece telefon görüşmeleri ertesi buluşmuşlar. Yakında yolculuk var. Ve çocuk Caner'e kitaplar götürecek.

Oyalanma. Yarı ciddi- yarı deli bir üslup: anlatırken tedirginim, hem kelimeler dilimde oylumlanıyor hem de sözel bir sonuç isteği, bir bütünlük isteği yakamı bırakmıyor. Son kertede, anlatmak anlayan biri ile kolaylaşır. O anlıyor, Başak anlıyor neyse ki. Soros, bu topraklar, Yalçın Küçük, ABci aydınların faşizmi, göz altlarındaki morlukları ile gerçek bir faşist olan Elif Şafak'tan bahsediyorum (bunlar İsrail ya da ABD'ye ses çıkartamazlar, onu da görüyoruz neyse ki), deniz otobüsü iskelesindeki küçük kahvede.
Sonra müthiş sıcak- tentelerden başımızı çıkartmaya mecalimiz yok. Çay, kahve, sodalar arasında..

Uzun uzadıya konuşuyoruz. Bir alışveriş merkezinin içinde yemek yiyoruz. Kalktığımızda Kadıköy'e geçeceği deniz otobüsünü kaçıracağı zannı ile, Eminönü otobüsüne geçiyoruz. Çapa'da iniyorum..


Başak, Fowles okuyor. Çantasında Duino Ağıtları. Ve şunu da ekliyor: "Yanlış da olsa, Rilke'yi Oruç çevirsin.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.