3 Eylül 2006 Pazar

Serencam: A.

Gün boyu, Eylül güneşi düşen parkeli salonu yerleştirmekle, yeniden dekorasyon ekonomisi çerçevesinde düzenlemekle - balkondaki çiçeklerin topraklarını değiştirmek ve onları sulamak arasında gidip geldik. Anneme yardımcı oldum güya. Akşamı bekliyormuşum aslında. Arzu ile telefonda konuşup durduk - planımız Beyoğlunda içmekti. Ardından bu fikri Fındıkzade'deki pastanemizde sütlü neskafe ve pastaya gömülmekle değiştirdik. 19'a doğru buluştuğumuzda, Arzu bir kez daha fikrinden döndü, yine Beyoğlu. Eve geri dönme, bir iki ufak ısrar denemesi. Kendimizi pastanemize attık neyse ki. Necedir burayı anlatmalıyım - geçen yaz keşfettik Kızılelma Caddesinde, yokuşun başlarında bir yerde bir pasta fırını. Aslında ufak, şirin bir kafe. (Murat Pasta Fırını diye geçiyor - geçer) Tiramisu, çeşitli pastalar, çay..zamanla iptilâ hâlini aldı bizim için. Beyaz - mor döşenmiş üst kat. Bir iki ufak geçmiş zaman dergisi, dekorasyona sinmiş incitmeyen bir modernizm..Arzu ile oturur geniş koltuklara yayılarak caddeyi izlerdik. Gelsin çaylar, yakılsın sigaralar..

Bu akşam da böyle nitekim.
Ardından yine necedir uğramadığımız Sultanahmet'e gitme fikrini attı Arzu. Onunla orada yaşanmışlıklarımız azdır. Gülhane'ye doğru bir iki öğle yürüyüşü salt. Tramvaydan inip, Cankurtaran tarafına doğru yürüdük. Sultanahmet Camiinde ses-ışık gösterileri..Yer yer ürkütücü. Sonra camiinin avlusunda dolaştık. Arzu, loş ışıklı Sultanahmet sokaklarında bana çalıştığı eski oteli gösterdi. Turizme bütün kalbiyle hizmet eden(!) bir çay bahçesine oturduk neyse ki..Çevreyi seyrettik. Semah kültürünün çay evlerine düşmesinden konuştuk. O estetik vecd hâline tanıklık eden ve sevgilileriyle çay içen adamların yanlışlığından. Tramvay durağında gördüğümüz modern (!) minyatür örnekleri üzerine bir sohbet daha. Minyatürün hangi zeitgeist'ın ürünü olduğuna dair..Nigâri'ye, Levni'ye, Matrakçı Nasuh'a uzanan.. 

Gece: Dikilitaşlardan birinin önünde vedalaşma..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.