16 Mayıs 2007 Çarşamba

Doğumgünleri Varlığımıza Nasıl İlişir?

Zarfı mazrufuna yeğ, astarı yüzünden pahalı, evrenin bütününü zedelemiş kibirli, arlanmaz, arkasında ne zulümler bırakmış insanın iki icadına "tilt" olurum: bunlardan biri bir dikey eylemdir - Psikoloji. Yani bir persona, bir birey olduğu keşfedilen insanın büyük bir kibirle bu keşfi perçinleme ayini olan psikoloji: deney tüpleri, Wundt vs. Nitekim bir anti-psikoloji olan psikanaliz bile sonuna dek psikolojidir. Ah insan ne değerli varlıksın sen..

İkinci icad ise tiyatrodur: bütünlüklü bir evrenin dengelerinin dağıtılmasında (ki bu dengeler aslında Adem ile Havva'nın elmayı yemesine dek götürülebilir artık - bir diğer deyişle dünya ne zaman dengedeydi sorusu sorulmalıdır), yani kuşların artık kuş, göklerin gök, suların su olmadığı bir dünyanın yeniden temsilinde, yani bok-oğlu-bok insanın bir bok varmış gibi yeniden temsilinde "bir hayli hayırsız" birşeyler vardır. İşte kökü eskilere dek giden tiyatro ve türevleri bir insan kibridir : meâli - ben yaptım oldu - üttüm öldü'dür.

İşte bu insan denen "anlam" dünyasının yediği üçüncü halka halt ise doğumgünleridir.. İnsan kendisine tanımlanamaz, matematize edilemez bir dünyayı ayrıştırması yetmiyormuş gibi bir de gün-ay-yıl gibi yarattığı bu ayrımlardan başlangıçlar-mitler-sıfırlar-milenyumlar türetmiştir: ben bu'yum, bu benim doğumgünüm, ben bu zaman ve mekana şerh düştüm. Ve insan işgal ettiği bu sanal/zihinsel alan için bedeller ister. Oysa kömür gözlü rakunlar, pelte çeneli yunuslar, okyanuslar dibinde soluklanan mercanlar, çöllerde milyarlarca kum, iri bakışlı lamalar vardır- şerhsiz, isimsiz, düşünmesiz , ibadetsiz.. ve hiçbirinin de kendilerine ait doğumgünleri yoktur..

Felsefe kitapları insanı diğer canlılardan ayıran "düşünmektir" der - Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitapları ise "ibadet etmek".. oysa insanı diğerlerinden ayıranın ne olduğu bende hep çok cevval bir muamma olarak kalacaktır..

Ya kibirse..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.