Söze çabucak girelim. CHP'nin iktidar olamamasının nedeni açıkça "kalkınma" yerine "kültür"ü ikame etmesinde yatar. Önceliği kültüre verdiğinden ve "kültürlü" kılmak için cenk ettiği kitlenin talepleri bambaşka olduğundan hep sınıfta kalmıştır. Bu açığı cumhuriyete karşı demokrasi değil, kültüre karşı kalkınma damarını temsil eden Türk sağı doldurmuştur. Türk sağının anahtar kavramı "demokrasi" değil "kalkınmadır". Cumhuriyet'in erken kültür hamleleri halk üzerinde beklenilen tesiri uyandırmamıştır. İlk "düzgün" seçimde de bu kültürel tepki kendisini göstermiştir. Buraya dek bir sorun yok. Bunun aksini iddia etmek ve olan biteni pür-i pak tasvir etmek sıkıntılı bir yaklaşım. Uzak durmak gerekir.
Ancak, Sinan Çetin'in çektiği "Cumhuriyet'in didaktik kültür politikalarının" kritiği diye özetlenebilecek filmi bir yana koyarak irdelemek gerekiyor. Filmde vasatı aşan bir zeka öğesi yok. Pırıltı, ironi, söylenmemişi söylemek de rastladığımız şeyler değil. İroni yapılmak istendiğinde bir düğünü basıp silah zoruyla ahaliye Beethoven ve Bach söyleten askerler unsuruna başvurulmuş. Silah zoruyla mutlu etmek. Halka rağmen halk için. Sakın ha kimse duymasın! Millet bile düşmanınızdır.Herhangi bir vasat zekanın ortaya koyacağı şeyler. Kemalizm ve Kemalist elitler halka kültürel zulüm ettiler. Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi meselesi. İnceliksiz, yavşak, geviş getirile getirile tüketilmiş bir tekerleme.
Küçükömer'in ve Kemal Tahir'in çok daha mahir ifade ettiği meseleler.
Bu meselelerin artığına Sinan Çetin estetiği sahip çıkıyor.
Sosyolojisi açık: Cumhuriyet üst-yapısal devrimlere yüklendi. Altyapı eksikliği (belki de bilerek eksik bırakılmışlığı da, otantik temsil iddiasındaki Türk sağı tarafından) dolduruldu.
Buradan hareketle, estetik ittifaklara inmek lâzım: İnternette bir takım İslamcı haber siteleri var. Bunlardan birinin üstteki olayın haberini veriş biçimindeki "traji-komikliği" ele almak gerekiyor: "T.C YAKIN TARİHİ ANCAK BU KADAR GÜZEL ANLATILABİLİRDİ!!! "
Bu mudur yani? Sinema lehine, insandan yana bir adım atmamış Sinan Çetin bize "otantik kültürümüzün ırzına geçmeyin" mesajı verecek. Bu zokayı da benim İslamcılarım yutacak. Hatta T.C yakın tarihi bu kadar iyi anlatılmadı, diyecek. Tekrarlayalım: Cumhuriyet'in radikal kültür politikaları didaktiktir. Birkaç il dışında konser salonları, devlet tiyatroları, opera ve baleleri yalnız, kimsesiz kalmışlardır. Halk bu anlamda inorganik hamlelere kendi örtük ve suskun tepkisini göstermiştir. Bunu kabul etmeden bir adım atılmaz. Lakin bu süreci eleştirmenin enstürmanları bir kez daha gözden geçirilmelidir. Mevcut tabloyu anlatmanın yolu ironi namına ilintisiz unsurları birbirine teyellemek midir? Bir kısım İslamcı arkadaşlar, devamı olduğunuzu iddia ettiğiniz geleneksel kültürümüzün estetik enstrümanları bunlar mı olacaktır? Sinan Çetin ve abidik gubidik filmciği.
Anlıyoruz ve bu patlamayı sağlıklı buluyoruz. Kemalist bürokratlar ile halk arasındaki gedik iyice büyümüştür. İki taraf da cinnet noktasına varan enstrümanlara başvurmaktadır ancak bunların niteliğine dönüp bakmak gerekir: Sinan Çetin'in bu filmciği de bu anlamda sınıfta kalmaktadır. Ama bu gedik de işe yarasın yeter. İşte bu sitede bunu söylüyor: bu filmcik Cumhuriyet tarihini çok iyi açıklıyormuş. Açıklasın elbet de.
Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Ertuğrul Özkök ya da İlhan Selçuk okumak zorunda değiliz. Anlayabiliyorum. Okumuyorum da. Lakin sırf bu yüzden ve Cumhuriyet tarihini çok iyi açıklıyorlar diye.Nuh Gönültaş, Şamil Tayyar, Ahmet Altan, Emre Aköz ve Fehmi Koru da okumak zorunda değiliz. Edebi hiçbir yanı olmayan, istihbaratçı, büyük stratejist ve piyasa ekonomisi fetişisti kisvesi altında her türlü vasatı yazı diye kakalayan bu kesim yazarlara tamah etmek zorunda değiliz. Olamıyoruz.
Radikal estetiğe, halk arasında kabul görmeyen estetiğe karşı vasat ve yavşamış bir estetik. Bugünün sanatsal temsil değerleri. Cumhuriyet'in kültürel radikalizmi ile halk goygoyculuğu arasında tercih yapmaya zorlanan bizler. Biz Fethullah Hoca'nın dizi estetiğine razı gelmek zorunda mıyız mesela? Tek Türkiye, Şubat Soğuğu, Sırlar Dünyası gibi içerik olarak itirazımın olmadığı ama kalite olarak tartışılması gereken şeyleri izlemek zorunda mıyız? Ya da "gusto"muzu "dilberdudağı" ile "kadınbudu"na takmış yeşilelma oktay usta'ya mı borçlanmalıyız?
Oturur öteki dünya ahlâkını ve maneviyatı anlatan bir dizi çekersin, biz de izleriz. Ama İslam'da hangi mevkii temsil ettiği belirsiz bir aksakallı dede ya da içinden ışıklar saçılan mezarlıklarla yapmayınız bu işi. Tıpkı Sinan Çetin'e gerekli olduğu gibi daha yüksek bir estetik düzleme ihtiyacınız var. Aslında hepimizin ihtiyacı var. 40 yıldır İlhan Selçuk aynı şeyleri yazıyor. Edebiyat namına hiçbirşey yok. Kabul. Bir kırk yıl da Fehmi Koru'ya mı katlanacağız?
İslamcı arkadaşlar, dedikleri sadece konjonktürel olarak işinize yarıyor diye liberallerin her türlü estetik aşınmışlıklarına daha ne kadar yataklık edeceksiniz?
Misal: Elif Şafak. Bu hanımefendinin AB sevgisiyle bir sorunum yok. Sorunum vasat bir yazar oluşuyla. Ve dimağımıza dört koldan taarruza geçmesini sağlayan medya imkanlarıyla. Çözümü basit:
a) Sıradaki Nobel'i alsın ve yazma nedeni nihayete ersin.
b) Fethullah Hoca tarafından manevi kızı ilan edilsin ve ABD'ye çiftliğe davet edilsin. Orada kalsın.
b) Fethullah Hoca tarafından manevi kızı ilan edilsin ve ABD'ye çiftliğe davet edilsin. Orada kalsın.
Zerre kinaye yok. Elif Şafak estetiğinden kurtulma imkanlarımız bunlar.
Sinan Çetin'e dönmek gerekirse: efendimiz çok biliyorsa ve çok muhalifse "kültür politikaları" gibi reelde risksiz konuları seçeceğine İstiklâl Mahkemeleri, Şeyh Said, Said-i Nursi, Cavit Bey'in idamı gibi konulara girsin de, biz de "T.C Yakın Tarihini" afiyetle izleyelim.
Yoksa estetik fakirliğimiz ve aşırı örtüklüğümüz (nerdeyse ses vermeyecek kadar) gitgide büyüyecek.
Bir de yetmezmiş gibi estetik-ittifaktan nemalı, şişirme aydın tipolojileriyle mesai edecek gücümüz yok.
İşte o filmcik:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.