![]() |
Botero- Köpekli Adam |
Kemal Kılıçdaroğlu ve onun rüzgarına yataklık edebilecek çaptaki Gürsel Tekin ekibi öyle ya da böyle klasik elit refleksleri ile belediyecilik yapılmayacağı mantığı üzerine kurulu bir siyasetin habercisi gibiler. Türkiye'de kısır siyasetin taraflarının ezber bozduklarının düşünüldüğü anlar genelde diyalektik olarak- ve hatta varsa diyalektiğin ince bir ironisi olarak, karşıtların ezberlerini yinelemekten geçiyor. Kuran Kursu, Çarşaf ya da ultra-laisizm benimsemeler vb.
Türkiye romantik hareketlerinin (İdrisizm, Tahirizm, Nurculuk) fikri vaatlerinin estetiği yanında bu diyalektik yinelenmenin kabak tadı verdiği ortada. Bugün siyasetin tarafları, kaynaklar ve stratejiler var. Mefkure ise komada yatan güzel bir kadının ismi olsa gerek.
Tarihin içinde seçerek ovulacak ve parıltısına kavuşturulacak bir aktör ya da nesne kalmadığını görüyoruz. Burdaki parıltıyı- yeniden ve eski parıltısına diye tercüme edelim. Tarihçiler bu romantizm biçimlerine nicedir kinliler. Yani tarihe eğilmek, bir aktörü seçmek ve ona tarihin "leitmotiv"i görevi atfetmek.
Yaygın yanılgı Marx'ın bilimciliği. Bunu yeniden tartışmaya açmak lazım. Bilimciliğin realist bir tavra bizi götüreceği fikri de ikinci yaygın yanılgı. Popper'i bütün ilham kaynakları kurumuş bir adam olarak tasvir etmeyi anlamsız bulmuyorum. Popper'in ideoloji ve inanç diye safdışı bıraktığı unsurların romantik bütünlüklerine dikkat çekmek istiyorum.
Ayrıca Nazım'ı tasvir ederken son zamanlarda kullanılan "romantik komünist" sıfatını genişletiyoruz. İronik buluyoruz. Bu Marx'ın ve asıl komünizmin büyük ilhamcılarının "Fourier ve Saint-Simon" bilimsel titizliğe üflenmiş enfes ütopya esinlerinin yanına varılamayan ve ancak hissi yakınlaşmalarla kurulan bir romantizm hummasına tutulan Nazım portresine doğru bizi iten bir ideoloji. Marx'ın babaları bilimciydi, Marx da bilimcidir. O halde Nazım, bu müktesebatı ezilenlere duyduğu hayranlıkla perçinleyen ama asla müktesebatın sıkıcı temalarıyla hesaplaşmamış bir figürdür.
Yaygın yanılgı Marx'ın bilimciliği. Bunu yeniden tartışmaya açmak lazım. Bilimciliğin realist bir tavra bizi götüreceği fikri de ikinci yaygın yanılgı. Popper'i bütün ilham kaynakları kurumuş bir adam olarak tasvir etmeyi anlamsız bulmuyorum. Popper'in ideoloji ve inanç diye safdışı bıraktığı unsurların romantik bütünlüklerine dikkat çekmek istiyorum.
Ayrıca Nazım'ı tasvir ederken son zamanlarda kullanılan "romantik komünist" sıfatını genişletiyoruz. İronik buluyoruz. Bu Marx'ın ve asıl komünizmin büyük ilhamcılarının "Fourier ve Saint-Simon" bilimsel titizliğe üflenmiş enfes ütopya esinlerinin yanına varılamayan ve ancak hissi yakınlaşmalarla kurulan bir romantizm hummasına tutulan Nazım portresine doğru bizi iten bir ideoloji. Marx'ın babaları bilimciydi, Marx da bilimcidir. O halde Nazım, bu müktesebatı ezilenlere duyduğu hayranlıkla perçinleyen ama asla müktesebatın sıkıcı temalarıyla hesaplaşmamış bir figürdür.
Oysa biliyoruz ki Marx'ta şiir vardır. Das Kapital bir labirent olarak tasarlanmalı, bir oyun olarak kurgulanmalıdır.
Ve elbet bir inanç meselesidir. Tarihin içinden bir aktöre ve başka zamanlarda başkalarına göre gayet sıradan görülebilecek bir aktöre ruh üflenmesi romantizan bir tutumdur.
İdrisizm ilk başta değindiğim Türkiye siyasetindeki diyalektik kısırlaşmanın aktörlerini ters çevirme çabasıdır. Romantiktir. Devrimcidir. Atıflara dayalıdır ve öyle ilerler. Ama İdrisizm akışkanlığı bir fotoğraf karesine hapsedilip dondurularak "muhafaza" edilmiştir.
Tahirizm, belirli bir tarihte var olmuş ve hala var olan bir devletin anlayışının sosyo-kültürel ve iktisadi temellerini bir başka zaman diliminde var olmuş bir siyasi anlayışın temelleri ile teyelleme çabasıdır.
Nurculuğun beklenen "altın nesil" özlemi bir romantik aktör tasviridir.
Velhasıl tarihçilerin bile tarihin çoğul jurnallerini edinemediklerinden ötürü tam bilgilerine vakıf olamayacakları tarihin başlangıç noktaları içine kümelenmiş bu eğilimler "ruh üflemelerle" bir potansiyel hüviyetine büründürülmüş, sıradan bir günün sıradan bir saatinde seyreden olaylar tarihin aktörleri mertebesine yükseltilmişlerdir. Kendilerine ruh üflenmiştir.
Popper ve ardılları ve bütün bu ruh üflemeleri bilimsel bulmayanların yeni lafı, "siyaseten doğruculuktur". Siyaseten doğruculuk, "kim doğrucu değil ki?" serzenişindeki ortalama hümanizmin etik tatmininin anahtarını bize sağlayan bir tutum değil. Bunu unutmayalım.
Dünyayı renksizleştiren, dünyayı aktörlerin aysbergleri olmayan ve kaynakları ele geçirme iradesini gösterdikleri anda kaynakları ele geçirebilecekleri figürler olarak tasvir eden bir ideolojidir, siyaseten doğruculuk. En genel tanımıyla liberalizm. Ve genelde dünyada özelde Türkiye'de sol siyaseten doğruculuğa "sosyal demokrasi" diyoruz. Oldukça sıkıcı bir yönelimdir. Ayrıca sosyal demokrasi dünya sosyalizmlerinin keskinliklerini törpülemeleri değil, dünya kapitalizmlerinin keskinliklerini törpülemeleridir. Faydacı bir günah çıkartmadır.
Ve bütün dünya liberallerinin dünya meselelerindeki inceliksiz "pembe tabloları", bütün tarihin kötücül güçlerini göz ardı etmiş yaklaşımları bu sıkıcı yönelimin yansımalarıdır. Biz Ermenileri katlettik. Ama biz katletmedik, Osmanlı katletti. Tamam o zaman, biz Osmanlı'nın devamı değiliz, ne var bunda?
Ortadoğu'yu, kültür tarihini, sosyolojiyi, ilk günah temasını vs. göz ardı ederek metin yazma ve okuma çabasında bu gereksiz iyimserlik vardır.
Popper'in psikanalizi ya da Marksizmi bilim saymaması ve devre dışı bırakması öğreticidir. Bu sayede tarihin romantik unsurları ayıklanır. Ve bu ayıklama muhafazakar bir ayıklamadır. Muhafazakar yani makul. Günümüzün ozon tabakasının dışında bir tabakaymış gibi dünyanın üstüne örtülen "atalet" bulutunun diğer adı. Makulluk. Bu sayede muhafazakarlık bir ideoloji değilmiş gibi yapıp, dünyanın en banal ve sıkıcı ideolojisini egemen kılmayı başardı.Nesnesi ve aktörü olmayan bir muhafazakarlık.
Her renkten ve telden muhafazakarlarla her renkten ve telden liberallerin anlaşmasının altında bu tehlikeli ideolojik flört yatıyor olabilir. Eşit başlamayan bir yarışı eşitmiş gibi vaftiz etmek ve bu yarışın kurallarını olduğu gibi kabullenip sıvazlamak.
Bu yazı romantik unsurlara bir güzelleme midir? Çoğu zaman ve sanırım "galiba". Ama romantizm olmaksızın siyasetin ve sosyolojinin ve elbet de iktisadın bir gün değişebileceğine dair olan inancın törpüleneceğini ve günü gelince yok olacağını işaret ihtiyacı ile yazılmıştır.
Eskatoloji öldürücü olabilir amabu sıkıntı ideolojisini bekleme odası addetmek kadar acıtıcı bir tavır değildir.
Eskatoloji öldürücü olabilir amabu sıkıntı ideolojisini bekleme odası addetmek kadar acıtıcı bir tavır değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.