18 Temmuz 2012 Çarşamba

Sorgulamanın Kendisinde Anlamsızlıklar Var


1- Unutuş diye bir şey yoktur. Büyük bir maharetle hayatınızın masum gidişatından dışarıya süpürdüğünüzü sandığınız her şey, ışık hızında olmasa da tahta pencerelerini onardığınız, artık yağmur girmeyen iki göz huzurlu odanızın tam orta yerine geri dönebilmekte sizden daha mahirdirler. Her geri döndüklerinde yazgınızda o sivrisinek ısırığından hayli katmerli sızı – artık sızı değil, yerli yerini bulacaktır. Bir kez yaşanmıştır, “yok sayılacaktır” ama vardır.
2- Acı parçacıklarına bölünemeyen en küçük birimidir, insan yaşamının.
3- Fotoğraf makinesinin bir hüznün icadı olarak bu parçacıkları yakalama yolunda ilerleme kat ettiği açıktır; ancak başaramamıştır. Başarmaya en yakın sanıldığı an, hakikatten en uzağa düştüğü an olarak kayda geçirilebilir.

4- Belki bu kadar acı çekmiyoruz. Hafızanın ve öykülemenin bize yaptığı azizliktir bu. Hayat bir yekun olarak acılardan oluşsaydı, ayrıştırılamaz bir bütün olsaydı, bu yoğunluğa, bu debiye dayanamazdık, sanmıyorum. Şimdi dayandığımız bir şey var mı? Bu unutuş sandığımız şeyin gücüdür. Dayanmak değil. Sürdürülebilir hüzün de diyebiliriz.
5- Öyküleme bizi sürdürülebilir bir hüznün varlığına ikna ediyor. Hafıza ise bu tutunma biçimindeki çatlaktır. Modernizm en tatlı unutuşu hedefler. Oysa tüm dolaba tıkılmış eskiler kapı açıldığında dökülmeye meyillidirler. Böyle olduğunda, bu tutunuş çabası da, en hafif tabirle ironiyi getirir.
6- İroni, tutunma sanatı değildir. Tutunmak yazgıda var, çünkü. Tutunmazsan, düşersin. Düşmek aslında en rehavetengiz imkândır. Sınamasını yapan bir zihin, bu metni kaleme almayı küçültücü bulur. Sınaması yapıldı, bir ya da birkaç zihin yaptı. Zihnin bittiği yer orasıdır.
7- Zihin bitmelidir. Hafızada büyük acılar gizli. Yağmur yağdığında, göğ göğsünü açtığında, pelerinini hafifçe araladığında kendine yer bulan ve toprağa inen şey kederdir.
8- Keder mecburiyet. Kederden kaçış ise tutunuş.
9- Unutmanın formülünü bulabilseydik, sevişmek o lezzeti vermezdi.
10- Kafka sevişmenin tadını bilmiyordu.
11- Kafka öykünün tadını, kederi, hafızanın azizliğini, sevişmeyi – unutuşa tercih etti.
12- Kafka bile olsanız unutamıyorsunuzdur, tercümesi.
13- Fotoğraf sanatında işte bu yüzden Kafka’nın hüznünü parçacıklarına ayıramayan bir şeyler var.
14- Kendimize dönelim, hazır mıyız? Yeterince hazırlıklı mıyız buna? Bunu kaldırmaya… Kendimizin bilgisi aslında bizden en çok esirgenendir. Derimizin altında saydıklarımızın hangisinden kaçar gram var? İnsan en çok unutuş mudur yoksa hafıza mı? İnsanoğlunun içinde gidip gelen sarsak at, hangisini daha çok ister? O atın istekleri ne kadar yönetir, derinin altındakiler kadar üstündekileri? O at hafıza ile unutuş arasında gider gelir. Hafızanın taktikleri arasında keder yani müzik ve fotoğraf varken, unutuş sevişmeyi ve öykülemeyi salık verir.
15- Kahramanlarımızı unutanlardan mı hatırlayanlardan mı seçeriz?
16- 16. Madde ters yüz etmenin vaktidir. Biz unutuşu seçmeyiz, hafızayı da. Bazen hafıza seçer bizi, bazen unutuş. Bazen kanar, bazen kanatılırız.
17- İlk 16 maddeye bakınca, öyküleme bu paradoksun amansız galibidir, gibi, gözüküyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.