8 Aralık 2013 Pazar

Radyonun Kalbinden Kendi Kalbime

Beylikdüzü'ndeyim, mutfakta. Akşamları bilgisayarı kapatıp Arzu ile yemek yedikten sonra, çayı ben demliyorum. Yalnızca aspiratörün sarı ışığı açık. Bir yandan da günün birkaç ritüelinden biri olma özelliğini hala korumasını istediğimden, "uzun uzun çay demleme seansına müzik eşlik etsin" diyorum. Bir yerlerde bir inanç var; güzel müzik dinleyen bir ineğin sütünün daha lezzetli olacağı, güzel müzik dinleyen bir bebeğin zeki olacağı, güzel müzik dinleyen bir çayın ise güzel demleneceğine ve lezzetli olacağına dair. Bu inanç bana da sık sık uğruyor.  Mutfakta bunu başarabileceğim enstrüman ise televizyona bağlı uydu cihazının radyo kısmı. Türkiye kaynaklı radyoları geçiyorum, biraz İtalyanlara, biraz Fransızlara kulak kabartıyorum. Hotbird'de. Ardından radyo-3'e geri dönüyorum. Beylikdüzü, İstanbul'un bir ucu. Şehrin Batı'ya açılan yüzü olarak arz-ı endam eyleyen semtlere göre ise daha Batı'da, coğrafi olarak. Dolayısıyla, bir İtalyan radyosunda çalan bir şarkıyı benim uydudan ve Beylikdüzü'nde çay demlerken, bir İtalyan'ın ise Roma'da arabada sevgilisiyle öpüşürken dinlemesinin getirdiği "yeni mekan algısı" hem çok hoşuma gidiyor hem de beni ürkütüyor.



Küçükken volkmenimle gece erkenden yatağıma uzandığımda da aynı his kovalıyordu. Pazar gecesi, yeni banyo yapmışsınız. Kış kocaman, kış çok büyük ve bitecek gibi değil. Deli gibi üşüyorsunuz. Saat çok erken ve ertesi sabaha kadar çok geniş bir gece var. Evet sadece uzun değil, aynı zamanda geniş bir gece. Radyo-3 ya da başka bir radyo. Önemli değil. Ben ve yatağım ve kulaklığım ve minik volkmenim. Yatağın içinde daha da küçülüyoruz. Yorganı başıma çekiyorum. Tamamen kendime has bir mekan yaratabilmek için. Cenin gibi büzülüp yeniden masumiyete rücu edebilmek için belki de. Bu şekilde ancak dünyaya, yaşama, odaya çöken karanlıktan daha ötede bir şeye bağlanabiliyoruz. O zaman elim fm'den a.m'e kayıyor. Bulgar, Yunan, Romen radyolarına ulaşıyorum. Ve birden Bükreş'te, Sofya'da, Selanik'te bir çocuğun benimle aynı hislerle yatağa uzanmış olabileceği düşüncesinin getirdiği delişmenlikle başbaşa kalıyorum ve ağlıyorum.

Bu iki sahne arasında en az 17-18 sene var. Bugün hala Radyo-3'te "Gece ve Müzik"in inanılmaz introsunu dinlediğimde bedenimde başını yukarıya kaldırmayan bir tüy tanesi bile kaldığını sanmıyorum. Hepsi birden oradan hızla kaçış duygusu ile "orada sonsuza kadar kalma duygusunun" arasındaki çatışmaya bırakıyorlar kendilerini. Ve kaçamıyoruz. "Gençken, güzelken, karnımız aşağıya dümdüz inerken, sevinçler, üzüntüler, varoluşumuz ve gece yatağımızda düşündüğümüz şeyler sonsuza dek sürecek zannederken, müzik çalarken, müzik hiç susmazken, plağın bir yüzü bittiğinde öbür yüzünü çevirmeye koşarak giderken, gece eve dönüp “Gece ve Müzik” programının son şarkısını dinleyebilmek için farları söndürüp arabanın içinde, park yerinde beklerken…" ateşini eden Güntan'ın kurşunu tam yerini buluyor, buluveriyor. Bir yerde Gece ve Müzik'in herhangi bir yerinden giren herhangi birisi ile "duygusal ittifak" yapabileceğimiz fikri ile doluyorum. Bir an, sadece bir an, "dünyada herhangi biri ile duygu ortaklığı yapılabileceği" hissine ulaşıyorum. Yengeç gibi yeniden kabuğuma çekilmeden hemen önce oluyor bütün bunlar.

His şu; radyonun kalbi var. Radyodan bize ulaşan randomizasyon kırıntılarının bir anlamı var. Radyo bir başka müzikal araçla ilişkisiz. Karşıda biri var, birinin kalbi var. O aynı zamanda radyonun da kalbi. O bir grup şarkıyı ardışık bir biçimde diziyor. O kalpten bu kalbe bu şarkılar akıyor. Ama bizim bilmediğimiz ve karşı tarafın bildiği bir sıra bu. Bu nedenle istemediğimiz bir şeyle de karşılaşabiliriz. Radyodan korkuyorum. 1992 Gökova'ya da gönderebilir, 2004 Bursa'ya da, 2008 İstanbul'a da, 2013'e bu akşama da.. Bir de 1995 Zagreb'e, 1997 Bükreş'e, 1988 Sofya'ya da... Radyonun geliştirdiği mekansallık artık bizim elimizde olan bir mekansallık değil..


Çünkü o mekanın ve zamanın lineerliğine edilen bir ateş aynı zamanda. Radyonun kalbinden kendi kalbime giden bir kurşun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.