Başak'la yazmaya yeltendiğimiz bir romanın kahramanlarından biri olacaktı. Aynı dershanenin hem en ön hem de en arka sırasında oturan adamlarla arkadaşlık ettim. Mehmet'i geçelim, bak işte Yusuf. Arka sırada walkman'inden blues dinleyip, matarasından kanyak içen bir adamdı. 3.derse girip 5.derste çıkan.. Hocaaefendinin dershanesindeyiz. Muhafazakar bir aile. Halde kabzımal. İktisadi gelişme. Ama küçük oğlan isyan ediyor. Ya da tam isyan da edemeyiz biz, daha doğrusu.İsyana belki de hiç varmayacak bir patolojiyi büyütüyor koynunda. Taksim'deki barlar..cinai hikayeler, Arab'ın ölümü geliyor aklıma.. Bir akşam "cenneti" görüyor..
Ati, Mehmet, Yusuf ve ben. Bir gece turşu ile şarap takılıyoruz. Elbet blues. Biz 3.dünyalıların anakronik müziği. Mustafa Kemal'den hazzetmeyen bir ÖDP'li. Sonra kız arkaşı Sabire. Yusuf resim okumak istiyordu. Çırpındı durdu. Dualarımız ardındadydı. Şimdi burslu olarak bir özel üniversitede. Beni "Little Wing"le tanıştıran o'dur. Haso kağıt cigaralarla. Pipo ile. Bukowski ile. Nietzsche ile. Yalnız hep kötü şiir yazdı Yusuf. Ama aradı durdu şiiri. Bal özünü aradı hiç olmazsa.
Yusuf Samatya'dan geçen gemileri sayıyor. Yenikapı'ya doğru.
Hem "Laleli'de bir Azize"yi hem de "Gemide"yi izlemiştir, kaçmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.