5 Kasım 2006 Pazar

Ak Güvercini Ko'verdim

İzlenimci bir DSP Mitingi Yazısı...


I
5 Kasım öğlesi.Uludağ'a kente inmemiş bir karı görmek için baktığınızda olsa olsa büyülü Orta Çağ
öğlelerine gidiyor olmalısınız. Doğanın alabildiğine cömert ve vahşi, gecenin sinsi ve uzun, siyasetin
aktörsüz ve kunt, aşkın bir deri bir kemik kaldığı öğlenlere. Neyse Umberto Eco'culuk oynamak değil derdim.
Aslında öyle ama, göstergebilim anlamında derdim bu. Önce en uzak 1 sene içinde yapılacak bir genel seçime doğru sokaklar süslenmeye başlayacak. Renkler, renksizliği müjdeleyecek. Orta Çağ öğlelerinin yanında büyüsüz modern sarraflıkları. Sonra kentlerin, hain taşranın, yüreksiz mezranın meydanları dolacak- allı pullu dervişlerin sesleriyle. Ardlarında kara karnavalı muştulayan yığınla. Ve işaretler gökyüzüne dağıldıkları gibi inmeyecekler yere ve geceye. Soğuk, beyazla bütünleşedursun, Yıldo ile bu uzun ve gürültülü maratonun bize göre ilk ayağını takip etmeye karar verdik. Hem fotoğraf çekip görsel nabız tutacak hem de bu seçim denen garabeti bir de kendi Truman Capote şüpheciliğimizle ele alıp yazacaktık. Bir de insanlarımız Ertuğrul Özköklerin, Ufuk Güldemir'lerin, heyula 1000'de 1'lik sol parti yayın organlarının, Kürtçülerin, Türkçülerin gözlüklerinden bakmasınlar diye meydanlara- kalemi ve yüreğimizi elimize almaya karar verdik.
Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu.
Zeki Sezer, söyleyeceklerim var " diyordu. Ne söyleyebilirdi sol kolu olmayan bir dilencinin yara nahiyesindeki ses. Ne söyleyebilirdi, karışıklığın yegane akma biçimi olduğu bir coğrafyada kıbleye yüzünü dönenler? Şimdi bakıyoruz. Mavi renk, ak güvercinler, Mustafa Kemal, Zeki Sezer ve Ecevit'in süslediği büyük afiş. Kasketliler. Bir efsaneyi yeniden diriltmenin beyhude çabaları olmanın dışında, seçim meydanlarının kara karnavalının parçası olmaya gidiyorlar. Üzülmek, gülmek, kikirdemek ve bir an önce bu eziyetvari durumun dışına çıkmak niyetindeyiz. Ancak her gün medya tarafından düzlenen bizler bari hiç olmazsa düzleme eyleminin en komik idealizmini yapan bu kardeşimizi dinlemeye niye katlanamıyorduk?

II
Söyleyeyim: main-stream medya ve ona eklemlenen ikinci cumhuriyetçi, televoleci, diyalogçu, Metisçiler bize sosyal demokrat kederi ile birer sigara içmeyi ve bu mavili alanda ellerimizi başımızın arasına alıp düşünmeyi bile yasaklıyorlardı. Bu komik durumun kendisi bile komiklik yasağına takılıp kalmıştı. Yani Kemalizmin veda hutbesinin en kötü örneğiydi bu. Ama buna kendimiz karar veremiyor muyduk? Sonra meydandaki kitleyi gördük, izledik, dinledik ve ona her gün Radikal 2'lerde "faşist" diyenleri bir daha düşündük. Linç toplumu, hezeyan toplumu vs. Haydi hayırlısı..
Güncel siyasetteki söylem daralması malumunuz. O Osman Gazi heykelinin karşısına kurulan sahneye hangi koldan siyasetçi gelirse gelsin aynı şeyi söyleyecekti. Bu değil şikayetim. Yine de AKP'sinden MHP'sine İP'sinden 1000'de 1'lik solculara kadar bütün partileri izleyeceğim. Ama asıl takılıp kaldığım nokta- bu meydanlara koşan kalabalığın tavırları idi. İlkin lider kültü olan bir parti idi DSP. Yani 70'lerin "Karaoğlan"ı mirasının üzerinden senelerini götürmüş bir parti. Bu yarı trajik yarı komik geçmiş yaşlıların, çiftçilerin yüzlerinde okunuyordu. Zeki Sezer'in dediği ve yarın başkalarının da diyeceği sözleri, eleştirileri dinleyip gülüyorlardı. Canları isteyince alkışlıyorlardı. Ak güvercinli flamaların altında hiç de yek vücut olmayan bu insanları gözlemek bu kara karnavalı yani bu irrasyonaliteyi gözlemek demekti. Bir genç partili çakmağını bulamadı- sigarasını ben yaktım:
o an anladım, sosyal demokrat sosyal demokratın ateşine muhtaçtır. Şimdi aklıma Radikal 2 sayfalarından Türkiye'de solun yetersizliği sohbetini yapanlar geliyordu. Onlara karşılık. Türkiye'de bir sol vardır ve o da bu soldur. Yani bizim solumuz bu'dur. Müthiş patolojiktir. Kitlesinden kopuktur. Ya da kitlesi kopuktur. Üretim temelli kaygıları yoktur falan. Ama Allah bu topraklara böyle bir sol vermiş. Bunu da anlayalım. Böyle algılayalım.
Sol özgürlükler falan demek değildir. Yani AB yoluna afedersiniz eşek-at arabası koşsanız size göre o da sol'dur. Ne gam. Sol elbet yeri geldiğinde jakobenizme bir adım kalan şeydir. Ben sol teorisyen değilim. Ama bu konuda da fikirlerimiz vardır.
Türkiye'de iki tip sol vardır. Bunların fikir takımı aynı kaymak tabakadan olup tabanları farklıdır. Bunlar Nişantaşı Sosyal Demokrasisi ve Kürtçü-Alevici-1000'de 1'ci soldur. İşte Ecevit bu ayrımın en ilginç figürü idi. Ben Zeki Sezer'de de onu gördüm.



III
Bir ara sahnenin önünde pırasalar, fasulyeler havada uçuştu. Tarımın AB sürecinde perişanlığı temalı bir vodvil oynandı. Sonra çatallaşmış sesiyle Zeki Sezer kükredi. Yaşlılar güldü. Biz alanı terk ettik. Bir maraton başladı bu arada. Vur vur inlesin..Tayyip dinlesin" deniverdi. Velhasıl bütün alaturka haller, alafranga kalıplarda korse giymiş kadın gibi oynaştı durdu. 2007'nin beyhude seçimine yer yer İdris Küçükömer'i anımsayıp güldük, yer yer Gramsci'yi ve "organik aydın"ını şiar edinerek kendimize bu seçimi en az fireyle atlatma sözü verdik...
Ne gam: oy vermeyeceğimiz şimdiden belli..
Ben akgüvercini attım, tutan tutsun..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.