Tam mevsim normallerinin üstünde seyreden havanın azizliğine rahmet, Bob Dylan çalıyor: Desolition Row. Öğle esrimesi. Pısırık bir rehavet. Üflesen uçacak. Nece nece sonra döndüm yazının başına. Kelimeler dansetse, tutsalar yeniden ellerimden. Kırgın mıyız? Bir çok kızgınlık emaresinin, hiddet hutbesinin çöktüğü ülkemin üstünde bize düşen kırgınlık..Biz? Ah gecenin periferisinde matrak oynayanlar..
Bir şeyler denedik sizle. Zor şeyler.Birbirilerinin yüzünü görmemiş dostlarımıza ortak pota oluşturacağız. Nasıl bir pota? Bir radyo: ah o eski günler. Radyo binbir ifadesizliğe bulanmış dostları aynı kutunun çevresinde ve sabırsız kenetler. Belki..Ankara'dan Arda..Eskişehir'den Rıdvan.. Denizli'den Uygar..Bursa'daki dostlarım..İstanbul çevrem..Ha dedin mi akşam 7'yi bulduruyoruz. Herkes bilgisayarının yani kutularının karşısına geçip (kutuyerinibirbaşka kutuya tevdi eder), radyolarının mı deseydim.. ardıardına çalan şarkılara kulak kesiliyor..silah zoruyla mı? Üzücü sadece.. Yer yer seslerini bahşediyorlar.. Her şeyden umut kesmiş hazcılar kumpanyasına.. her şeyden umut kesmiş sazcılar sürüsünü eklemeye çalışmışız. Sonuç: sütten kesilmiş caz ineği oldu. Herkes kendi kutularına dönebilir.
Plansızlık..test yayını adı altında birkaç heyecan..onlar da bitti..yayına geçtik dedik..Bir site hazırlandı. Bir araya geldik. Getirildik by me. Uzayan gölgeler necedir yoktular'cılık oynadık. Sonrası sorumsuzluk. Sonrası belki haklı sorular? Ne için sorumluluk.
Yüzünü görmemişiz birbirimizin sanki hiç.
O kutunun başında buluşmak hiç buluşmamakmış.
Oysa Açık Radyo mu olacaktık? Peh...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.