"Binbir Gece" isimli dizide Metin Belgin'in canlandırdığı iş adamı Zafer karakteri bir müzayede öncesi arkadaşlarına şöyle diyordu: "Çallı'ya sulanmayın, o benim!".
Evet, bu özlü cümleden yola çıkarak, sermaye-sanat ilişkilerine eğilelim. Tarihsel olarak sanatçı hiçbir zaman toplumun dinamiklerinden bağımsız bir adam olarak değerlendirilebilir gibi gelmiyor bana. Sanat zaten özerk bir alan olarak kabul edelim ki geç belirmiştir. Dinin, büyünün başka toplumsallıkların içinde yeşeren bir şey olarak sanattan bahsedebiliyoruz ancak. Yani geriye dönüp sanat eseri olarak değerlendirdiğimiz hiçbir şeyin yapılma amacı "sanat olsun" değil zaten. ( Bu aşamada Batı sanatının diyalektik süreçler sonucu elde ettiği sanatsal ürünlerin yüzyıllar öncesinde başka uygarlıklarca ortaya çıkartılmış olduğunu örnek verebiliriz. Soyut sanat denilen bir toplumsal-siyasi-sanatsal süreçlerin çocuğu, aslında binlerce yıl önce ilkseller tarafından meydana getirilmiştir zaten). Neyse geçelim..
Aristokrasi sarayında ya da şatosunda beslediği sanatçılarla müsemmadır. Kilise de keza öyle. Bach'ın kiliseden kovulduktan sonra başka enstrümanlar için de beste yapmaya başladığını biliyoruz. Ve yeni bir tarihsel dinamik olarak burjuvazinin aristokrasi tarafından küçümsenmesi karşılığında kendini oluşturan ilk elemente bir ikinci element ilave etmesi gibi (üretim ve pazara ek olarak kültür ve sanat) : her sınıf kültür ve sanatla ön plana çıkmak istiyor diyebiliriz. Burjuvazi Fransız Devriminden sonra, kültür ve sanata, müzeler kurarak, sanat piyasası oluşturarak bu ödevini yerine getirmiştir.
20.yüzyılın büyük müzeleri, tablo spekülasyoncuları vb. işte hep bu sürecin ürünüdürler. Bu vesileyle zamanla sanat ve sanatçılık özerk alanlar olarak ortaya çıkmışlardır. Orta sınıfın büyümesi, alım imkanlarının çoğalması vb. sanatçıyı da müdafiilerinden bağımsız yaşamak konusunda elverişli kılmıştır. Ama bu bahsettiğim ilişkiler sonlanmış mıdır? Onu tartışıyoruz.
Yani sermaye ve sanat ilişkilerini sınıfsal bir perspektiften tartışmayacağım elbet - internette, yazılı ve görsel basında, kitaplar vasıtasıyla bu alanda oluşmuş yüklü bir literatür var. Sermayenin sanatçıya yüklediği misyon, ona yeni dünya görüşünün meşruiyetinde koştuğu ödev..sağlayıcının yaratıcının yaratma gücünü manipüle etmesi. Oldukça içiçe bir yapı bu. Ama başta da dediğim gibi bu işin bir tarihsel arka planı var. Düşünün 19. ve 20.yüzyıl polisiyelerinde bile burjuvazinin sine qua non'u "aklın" mutlak egemenliği ve sorunları çözücülüğü vurgulanır.
Polisiye dedik de Türkiye burjuvazisinin güzide isimlerinden Halil Bezmen bir roman yazmış - ismi "Sıfır Vakfı". Cinsellik, şiddet ve fantazmanın doruğundaki bu roman nasıl da uymuş burjuvazimizin hâllerine: Sıfır Vakfı. Cem Boyner'in "YDH"si..CHP Koç'u..DP Sabancı'sı..Sabancı ve Koç Müzeleri..Pera Müzesi. Burjuvazimizin nezih özeti.
YKY ve İş Bankası'na yüklenebilir miyiz? İlk aşamada Joyce, Celine, Evliya Çelebi geliyor aklıma..
Binlerce kitap..Bekleyelim..
Bir şiir okumuştum: Eğitim fakülteleri için dil kitabında, "puro içip röpdoşambr giyen puştlar" diyordu. Belli ki 60-70 model burjuvazi artık yok..
Tarihsel özet: çevre ülkelerde üretim doygunluğu yerini burjuvazinin sanata yatırımına bıraksın.
Kabul ediyorum: şu Da Vinci Code isimli kitabı, Metal Fırtına'nın vs. paralelinde okumaya ne dersiniz? İtiraf ediyorum..Da Vinci'nin revaçta olduğu günlerde bir çalınan eser hikayesini de ben romanlaştırmak istemiştim.. Şu etrafında pek gürültü koparılan Osman Hamdi Bey'in "Kaplumbağa Terbiyecileri"nin Pera Müzesinden çalınışını komplo dozajı yüksek bir kurgu ile ele alacaktım. Bu işten iyi para da kazanabilirdim belki. Dediğim gibi galiba bir tek benim aklıma geldi bu. Neyse ki bu projeyi erteledim. Bu romanı yazmak ille de kötü bir komplo romanı yazmak demek değildir? Bi-tâbi mahir eller yeni bir "Gülün Adı" yaratabilirler buradan? Ya da bir Borges peşrevi niye çekilmesin..
Ama belki de bu ideal Halil Bezmen'in "Sıfır Vakfı" ile perçinlenmiştir.
Ben artık çokça bilinen sanat burjuvazi tarafından sömürülmektedir argümanını dillendirmeyeceğim- sadece burjuvazinin sanatı artık bir manipülasyon unsuru olarak değil, Kenan Paşa usülü "bunu ben de çizerim!" mahareti ile yaklaşmalarından yana olan şaşkınlığımı masaya sereceğim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.