12 Mart 2007 Pazartesi

Son Günlerin Şiiri III

I
15 gündür Bursa. Büyük ihtimâl bu sene geride bırakılanlar hanesine yazacağım Bursa.
Günler gelip geçmekteler - sahne 1 :  Her sabah istisnasız 8.30'da tam kalkış. 8 gibi 
esrime, çiş molası, yarı uyku (sabahın en telaşsız hâlleri): evli çiftler için ideal sevişme zamanı diye de adlandırabiliriz. Caddenin sesleri henüz Şapkacı Çıkmazı'na varmamış. Birkaç da satıcı. Yatakta debelenme.

II
Diş fırçalama, giyinme - hazırlık için en minimal hâller. Uzun ve sıkıcı bir 48 yolculuğu.
Özveri ile 15 sayfa kitap okunabiliyor. Her gün bu ve buna benzer narin pratikler geliştirmeli. Kantinde bir çorba (ekseriyetle ve şansıma tavuk suyu - kırmızı-kara biber
ve limonlu) ya da tek poğaça (peynirli ya da kıymalı) ve fincan çay.. Eskiden sabahtan Radyo-3'e ibadullah ederdim. Barok silme. Bilhassa Haendel ve Bach. Otobüste ya Ezgi oluyor ya Zeynep. Daha doğrusu Zeynep zaten oluyor ama Ezgi sonradan biniyor. Genelde her sabah 
oturarak gidiyorum. O aralar zihinde de hiç ama hiç musiki yok. Sabahın kadınlarına bakmak adetim de yoktur. Dersler..o denli ifadesiz..

Arada lezzetsiz bir yemek. Mustafa ile ya da Hakan.. Eleştiri. En iyi bildiğimiz şey.
Önümüze gelene bir tekme diye de ifade edebiliriz. Beyhude..Öğlen Aşkım Hanım ile telefonda
görüşme..belirleyici ilke: özlem. Belirleyici ifade: "seni" ... ile başlayan her cümle.
Yokluğun acısını akşama ertelemeli. En çok da akşama..

III
Şu sıralar yabancı dil sınavları ve başka sınavlar..En absürdü de direksiyon sınavı. Gün aşırı dağ yolunda doğanın kısmi büyüleyiciliğinde fink atıyoruz. Kaçamak yanıtlar imparatorluğu da diyebiliriz.. Biz tercümanların başka işi olamaz zaten. Her yorumcu tercüman mıydı? Mustafa dostumuzu ayrıyetten yazmalı.Hakan hep ifadesiz. Hülya, Ayça bir başka âlem. Bulanık ilişki düzlemleri.
Dönüş yolu öncesi kütüphanenin havasız koridorlarında volta. En ilgisiz olduğum şey kitaplar elbet. Ve 48 yine. Beni akşama götüren. Ve başka arabalar (tercümesi): herkes kendi akşamına döner.
Bazen Erhan dostumun evine akşamüstü ziyaretleri. Tanyeli Apartmanının o kunt varoluşuna
çıkan yokuştan yarı nefes nefese, telaşlı bir tırmanış. Apartmanın düzlüğüne çıkmak üzereyken Hüdavendigar Camii'ne doğru beyhude bir Pessoa bakışı. Çay ve sohbet elbet..
Apartmanın üst katlarına yine nefes nefese çıkarken, aklıma Erham'ın evde olup olmayacağı düşüncesi biraz da kurnazca gelir: kapı açıldığında da hep aynı bıktırıcı şakayı yaparım: "beni içeri almak istemiyorsanız söyleyin abi!"

IV
Yine ev: Üstünkörü bir yemek. Özelliksiz bir yemek. Duvara yansıtılmış kuvvetli ampullu bir masa lambası. Bir kitap (şimdilerde Adorno), belki adaçayı. Tütün yok. Rahatsız koltukta ya da onu aratmayacak yatakta okuma çabaları. Akşamı müzikle eşitlemeli ama. Horowitz'in Lizst yorumları ya da Bach. Yer yer absürd arayışı(Satie) ve başka modernler.

Yine de aklım dışarıdaki akşam da kalmıyor değil. Pencereden dışarıyı seyreyleyecek kudretim yok. Dışarı çıkmak içinse hevesim. Ardından yazı isteğinin zayıflığı. Şu sıralar en çok yapmak istediğim şey aslında - dolu ya da boş: hep yazmak. Bu kendimi iyi hissetmemi sağlayabilir..
Geceden sabaha dek olan zamanda zihnimin avcı kuşu oluyor Aşkım Hanım. Ve eminim ki aynı görevi büyük gönüllülükle ifa ediyorum, onunkinde. Tomarla kan, civa, fal ve sisi damarlarıma doldurarak..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.