23 Mayıs 2007 Çarşamba

Bir Bahar Depresyonu Olarak Şampiyonlar Ligi Finali


Aslında Mayıs ayına (yani hele de o yazı işgal edecek ve o yaz iştigal edeceğimiz bir futbol "aurası" yok ise- Dünya ya da Avrupa kupası gibi..) "futbol"un bitiş ayı diye bakarız. Ama Mayıs sadece futbolun bitiş ayı değildir - futbolla birlikte başka şeylerin de bitişini bize fısıldar. Hemen biraz retorik tozu: biraz metafizik - ah şu metafizik: her bitiş bir başlangıçtır. İşte bahar yağmurları. Bahçede açan gür erik ağacının şehvetli yeşil meyveleri. Musikisi doğanın. Ama Mayıs'la kışı bitiririz. O hiç bitmeyecek kışı. Zor zenaattir. Zor da sonuçta bir "zenaattir". Neyse devam edelim. Mayıs'la birlikte okullar biter. Küçüklerin yaz tatili heyecanı başlar. Kara kamunun bürokrasi kışı biter. Çok zor yapışkan memur sıcakları başlar. Gider gelir otobüsler. Askerler mayısta evlerine dönerler. Bursa'da devre biter. O yaz herkes evlerine döner. O yaz bu yaz mıdır artık?

Bu yaz ki bitiş pür bitiştir. İşte ne kışın, bir 6 ay insanın üstüne çöken abidevi buhranın palazlanmasının nihayete erdiği "tin"in sona ermesine üzülünsün, ne ten merkezli bir yazın başlayıverdiğine, Stravinsky'nin "Bahar Ayini" dönsün pikaplarda, 1 Mayıs'ta alanlara dolunsun, ne de zaman gelir, kentli-ufak kadınlar sonbahar depresyonlarına girer- kente ilk yağmurlar yağar..erik ağaçları kapanır. Gün kısalır / günler kısanır, Rilke'nin dediğince: "Tanırım fırtınayı hemen/ çalkanırım denizlerce/Dört bir yana yayar kendimi/dökülürüm içime/ Fırlarım kendimden bir başıma/O büyük fırtınada" durumu..

Yani sonbaharda bir başka bitiş - işte yaz bitişi. 15-16 yaşına dek Kumburgaz'da yaşadım bu bitişi. Sonra Erdek'te. Yazı yazın içinde bitirdik. Şimdi de yazının içinde bitiriyoruz. Ben Uludağ'ın kampüsünde yapış yapış yazlarda yürümeyi bir kabusa benzetirim. Bir kabustur, çünkü kimsesizdir. Yani bundan sonra gelecek olan o "yakınmalı" kimsesizlik..

Gün batımları çok Rilke kokar kardeşlerim..!

Buyrun burdan yak-ın-ın!

İşte futbol bir teyelleme unsurudur: bir anarşizan harekettir. Sonbaharda futbol da başlar. Ve melankolik küçük burjuvalara yani bizlere yaz-kış geçişliliğini bahşeder. Çünkü kış boyunca 22 adam top peşinde koşturacaktır. Bu düşünce kışın ezincini hafifletir. Kışın zamansallığını kabule yanaştırır bizi. Uzlaşmacı kesiliveririz. Ne de olsa bir kış daha dost meclislerinde, çay bardakları başında, kitap sayfaları ve gece lambaları ile içiçe ve basık, sigara dumanlı kahvelerde geçecektir. Futbolun arkadaşlığında. Bu yanıyla diyalektiktir de futbol. Pür anarşizan diyemezmişiz demek ki. Demeyelim.

Ama Mayıs'ta bu sene Bursa'da bitiyor. Paylaşımlar kalır. Ama mekanlar bitiyor- diniyor - hangi fiili koyarsanız oraya artık. Ve ben fiillerle küfür edenleri sıfatlarla küfür edenlerden daha çok severim. Direkt eylem, aslında direkt eylemsizliktir. Mayıs'ta bütün futbol sezonunun da finali oluyor: Şampiyonlar Ligi. Bir kreşendo. Geçen yaz bu evimde ilk senemdi. Ve iki adet tok, sert Tuborg'la Arsenal-Barcelona maçını izlemiştim. Bu sene İstanbul'dayım. Bir yandan Bursa bitiyor. Ve Atina'da futbol sezonunun finaline 5 saat var - ben tam bu yazıyı yazarken. Yani kış bitiyor. Ve bu final: sembolik değeri yüksek bir final oluyor bizim için. Erik ağaçları, daha teşrik-i mesaiye geçmeyen kırlangıçlar ve has arjantin iri "Vole" biralarla izleyeceğiz bu finali. Dostlarımızı yad ederek. Sağımda Mustafa, Mehmet Gökçeli, Hakan Alataş, Başak solumda Üstün ve Erhan oturuyor olacak: tam bir Küçükömer ironisi.

Ve Liverpool kazansın diye atacak bu ufak kalbim..!! (Hem iflah olmaz Liverpool tutkumdan hem de 2005'teki o muazzam İstanbul'daki finalden sonra..)

"Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim"!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.