11 Eylül 2007 Salı

Sahi Siz Kaç Türlü?

Sahi siz kaç tür ölüm olduğunu biliyor musunuz? diyordu Reha Mağden, 31.10.05 tarihli son yazısında. Ölüm bir eylem midir? Ölümün bir eylem olma şansı nedir? Sadece intiharın kapladığı alanın kaderi değil bu. Basbayağı ölüm, hangi anlamlara gelir. Dirimin, kalımın tersi olan her şey mi? Ya yaşarken ölmek? Burada kilit kelime "ölüm"ün tersinden başka hiçbir anlama gelmeyen, getiremediğimiz "kalım" bence.

Evet, kalım baştan aşağı bir eylemdir -ak ve pak. Heidegger'den Nietzshce'den Marx'a bir kalım savaşıdır verdiğimiz. Peki, sahi siz kaç türlü kalım olduğunu biliyor musunuz? Mesela adam akıllı temiz bir gençsiniz. Tek derdiniz okumak. Okuyarak, bilgi pınarı dediğimiz o sonsuzluğun diline bulanmaya çalışıyorsunuz. Tek derdiniz elbet okumakla sınırlı olsa iyi, parasızsınız. Kıt kanaat geçiniyorsunuz? Ve okuduğunuz kitaplar, yaşadığınız anlar, yediğiniz içtiğiniz, ananızın ak sütü gibi helâl. Bir üniversitenin sosyoloji yüksek lisansını kazanmışsınız. Ama bu durumlardan ötürü belki de gidemeyeceksiniz! Şimdi: bu bir kalım savaşı değil de nedir allasen? Bu durumda, bu naciz ve narin oluş hikayesinde nerede durmak istersiniz?

Bakın Süreya Hanım, köpeğiyle geçen sene Bodrum'un altını üstüne kattı. Bu sene Eda Hanım güneşlenmekten kanser oldu. Bazı insanlar yurt dışına çıkıyor. Yangın yeri Irak'tan ihaleler kapıyorlar. Namuslu, erdemli insan, önce insan sonra sosyolog, en başta da kul elbet, Ümit Meriç Hanım diyor ki, jiple dolaşan Müslüman hanımlar pek yakışık almıyor. Doğru demiyor mu sizce? Ama bu sistemin kabadayıları vardır: bunlar sülük gibi bu ülkenin adım adım namussuzlaştırdıkları insanlarına açtıkları küçük burjuva ahlâk kapısını kemirirler.

Bunlardan biri de Emre Aköz'dür. Bu arkadaş ve yeteneksiz köşeyazarı hanımefendi eşleri, beleş gurmedirler.Bunların yazıları şenlik yeridir. Orada teklifsiz bir Bağdat Caddesi ahlâkı bize dayatılıp durur. Emre Aköz, Ümit Meriç Hanıma ders veriyor: tabii ki burda bir sorun yokmuş, insan yardımını yaptığı sürece jipe de binermiş. Hem kapitalizmin her nimeti zamanla ucuzlar, demokratikleşirmiş. Dolayısıyla, kendi hasbelkader edindiği sosyoloji formasyonuna dayanarak şöyle diyor: bu eski kafalı ve yasakoyucu bir sosyologtur. Ulan, kurban olun böyle zihniyete. Eski kafaya! Size yeni kafa diye öğretilen, Ertuğrul Özkök, İsmet Berkan, Mehmet Y.Yılmaz majino hattı ise, dönün dolaşın, elbet de kurban olun bu zihniyete. Ve bir şey daha diyeyim, geciktirmeden: Emre Aköz'e sosyolog diploması veren o dönem Boğaziçi hocaları da hadi Vakit gazetesinin diliyle konuşalım: "cehennemliktirler".

Peki Vakit dedik, Milli Gazete dedik, 22 Temmuz'dan bir gün önce tüm laik basının "Erbakancı" olmasına ne demeli? Bu mudur samimiyet, siyaset, sosyoloji? Hanidir benim Recepim, Eminim, Bekirim.

Engin Ardıç kadar, Mehmet Barlas kadar ucuz ağızlı, ucuz kalemli kaç insan vardır bu basında?
Sahi siz tv'yi her açtığınızda öğürtü gelmiyor mu artık: karşınızda hep Mehmet Altan hep Eser Karakaş. Emre Aköz de bu cinsten. STV'de kendini kaybetmiş şekilde AKPcilik yapıyordu, geçen gece. Yapabilir - yapsın elbet. Ama ondan sonra pür sosyolojik olgu peşinde, serinkanlı sosyolog havalarını geçsin. Mesele Emre Aköz'ü Sabah'a yazar yapmakta, yapanda? Sahi, Sabah kimin elindeydi kuzum?

Yılmaz Özdil'i seviyorum: Kemalist, ulusalcı falan değilim. Yılmaz Özdil'in yüzünde, bu ülkenin yurtseverlerinin özlediği ışığı görüyorum. Ama ansızın o ışığın üstüne, Plaza abajurları kapanıyor. Odamız, zihnimiz, dolayısıyla onurumuz loşlaşıyor. Ahmet Hakanlaşıyor. Sahi Pelin Batu, şortla kimin penceresine çıkmış! Müftü babandan utan Ahmet! Ve sen Emre, sen sadece babandan, anandan utan! Ümit Hanım ne diyor: bir ev alıyorum Boğaz'da. Benim her gün 40 kişiyi eve çağırmam lazım ki bu güzelliği paylaşayım". Bakın bu kadın çok gerikafalı, hatta örümcek kafalı, hatta Kemalist. Durun durun, Sezer görevi bırakınca yağmur yağmadı mı hem?

Abdullah Gül, bereketiyle gelmedi mi?

Bakın insanlar Abdullah Gül'ün değişmediğinden şikayet ediyorlar. Benim fikrim baktım ki aralarında en radikali. Yahu bu adamın değişmeden önceki fikri, inanın daha ele avuca gelir şeylermiş. Şimdi sistem bu insanlardan ne istiyor? Değişmelerini. Peki değişmek ne demek? İsrailci olun, AB'ci olun, Amerikancı olun. E ulan, oldular işte! Daha ne istiyorsunuz? Bu hamleler, Kemalistlerin samimiyetsizlik hanesine yazılmayı hak etmişlerdir. Değişme Abdullah Bey! Pardon keşke değişmeseydin. Bugün diyorlar ki, AB Hristiyan kulübüdür. E Abdullah Bey de bunu diyordu. Şimdi demiyor: baş AB'ci. Adam değişmiş demek ki. Ama siz de değiştiniz. Bunun günahı buradadır.
Hadi Gül'lü gelişmeler, laiklerimizi şöyle korkutuyor: Türkiye İran olacak. Yahu bazen diyorum ki, Türkiye keşke azıcık İran olsa. Tamam toplumsal hayatlarındaki görüntüler içimizi burkmuyor değil. Ama doğru söyleyin, o bağımsızlık söylemi hiç mi içinizi gıcıklamıyor? Gıcıklamaması için Mehmet Altan olmanız lâzım. Belki 40 bin dolar maaş almanız lazım, orasını ben bilemem elbet! Laikler arasında meşhur bir laf vardır, liberal aydınlara söylenir: Bu İslamcılara güvenmeyin, İran'daki gibi ipi boylarsınız yarın öbür gün!

Yahu ben de bu uyarıyı değiştireyim dedim. İslamcı dostlar, bu liberal aydınlara kanmayın! Hadi ile Mehmet coştu. İlan ettiğimiz nesnenin adı 2.Cumhuriyet. Şuurdan o kadar yoksunlar ki, ağababaları Özkök'ten bile zılgıt yediler. İslamcı dostlar. Sonunda olan size olur: bu arkadaşlar yine postu kurtarır. Yani laikler yine yanılıyorlar! Mehmet Altan'ın ensesi kalın bir kez.

Sahi Mehmet Altan "Liberal Marksist" diye bir kitap yazmıştı. Görünce kasıklarımı tuta tuta gülmüştüm. Burdan bir sözüm de ÖDP'li ve sosyalist dostlarıma: "Sahi biz bu Ufuk Uras'ı önüne gelenle el sıkışsın, kokteyllere katılsın diye mi gönderdik Ankaralara?" Bakın ben oyumu Baskın Oran'a verdim. Son kertede, Soros'u da Bilgi Üniversitesini de, Radikal 2'yi de sevmem. Dolayısıyla zoraki verdim, diyebilirim. Ne oldu sahi? Odabaşı Camii'nden Baskın Oran'a bir oy çıktı: o oy da benim. Ve adamlar kasıklarını tuta tuta gülmüşler.

Barthes'çı mıyım? Bilmiyorum, ama göstergebilim yapalım: Çapa Hastanesi'nin orda bir alt geçit vardır. Orada bir duvarda şöyle yazar: "Susuz Selim Köyünden Mustafa Yıldız Hayratıdır". Üstünde de bir sticker. Sesimiz Baskın Olsun. İşin özeti bu'dur. Baskın Oran Susuz Selim köyünden (ki bura Cihangir Firuzağa kahvesi olabilir - benimkisi sadece analoji) Mustafa Yıldız'dır. Nasıl da uyuşmuşlardır birbirleriyle? Cihangir dedik de, yaptığı buğulu gözlü kadınlarla resim camiasına ismini yazdırmış, hazerfen sanatçı Mehmet Güreli, insana yanından geçerken selam vermez. Niye, çünkü o bir Cihangirlidir.

Neyse, şu günlerde Gül'le Büyükanıt'ın her jestleşmesine anlamlar atfeden simyacı-mistik medya, yine de iyi şeylere yataklık yapmakta mıdır? Elbet de. Her gün uyduda yayın yapan Fix Tv'de "Ailenizin Tarotçusu Nisa"yı izlemek bizi ışır, aydınlatır. Canımsın ve ciğerim nidalarıyla bizi paklar. Nisa'nın tahminleri katiyyen tutmaz ama samimidir. Aldatmaz kimseyi. En azından "Allah korkusu vardır". Mesela Marksist Liberal Altan, hayatında hiçbir sendika yazısı yazmış mıdır? Dostlar, az pilav az kuru söylenen lokantalar olur. 2-3 milyona yemek yersiniz. Çünkü çulsuzsunuzdur. O an ya da her an. Bakın Altan da bu hesap: "az marksizm, çok liberalizm" demektedir.

Gülme sahte Nazım, alırım aklını!

Peki AKP rüzgarları esiyor. Mümtaz'er Türköne diye eski ülkücü yeni liberal ve Zaman'cı bir akademisyen var. Evlere şenlik. Ona kalemi veren de çok fena. Cehennemlik. Peki ne yapar Mümtaz'er Türköne. Önüne gelene "çomar", "kangal", "döverim"..Ağzında köpürtülerle saldırır. Peki nedir bu hazımsızlık? Mümtaz'er hazır eski ülkücüymüşsün. Gel kardeşim, peşrev alanına- gel bakalım abine! Gülme sahte Nazım alırım anahtarını! Mümtaz'Er Türköne'yi kim hoca yaptı? Hangi ilişkilerle akademisyen oldu. Peki eskiden pek sevdiğimiz ve hocamız Mehmet Bekaroğlu'nu yalnız bırakan Ertuğrul Günay ne diyor? "Mümtaz'er Hoca" diyor. Yahu, kim dağıtıyor bu ünvanları?
Neden bu işgüzarlık? Mehmet Bekaroğlu ne demişti: "şükür, safrayı attık!".

Bakın, akşamları Soner Olgun dinliyorum. Rock'n Coke diye bir zibidiler toplanıyor festivali var. Dünyanın beş para etmez şarkıcıları burada kulağı çoktan ütülmüş Türkiyelilere(!) şarkılar söylüyor. Mesela Franz Ferdinand. Bu kadar laubalilik, görmemişlik arasında, bu kadar duyulmamış ya da na-hak yere duyulmuş isimler arasında süregidiyor bu festival. Alan ortadan kalktığında silme prezervatif, bira şişeleri. Sanırsın ki Woodstock'ta Jimi Hendrix'i dinlediler.

Diyorum ya, benim serzenişim ahlâki değil. Jimi Hendrix'i dinlesinler: ortalığa mıçsınlar. O zaman itirazım yok... Ben inadına Soner Olgun dinliyorum: kulaklarımın pasını alıyor.

Bir de palamut çıksın. Bakın Batılı abiler ne diyor? Balıkla beyaz, etle kırmızı şarap. Yahu sana ne? Bu dangalak gurme bozuntularını dinleyip sofra adabını ona göre kuran Türkiyeli küçük burjuva, sen hiç palamutla kırmızı şarap denedin mi? Çingene palamutlarının hikayesini Nermi Uygur'dan dinledin mi hiç? Karekin Deveciyan'ın devasa "Türkiye'de Balık ve Balıkçlığına" göz attın mı?

Peki Türkiye'nin liberalleri, Kemalizmin bu topluma dar gelirliğiyle ilgili ne sıfatlar kullanıyorlar: "allama, pullama". Peki liberalizmin bayraktarları nedir? Dallama.

Mesela liberalizm saltık iktisadi kavranışı iledir. Özal bile ne dedi, önce ekonomik liberalizm. Tut şunu ütelim, ayağı. Peki liberalizmin kapı bekçileri var mıdır? Vardır, Türkiye'nin iktisad fakültelerinde okuyan evrenleri "Eko Diyalog"la sınırlı genç zihinler! Asaf Savaş Akad, Deniz Gökçe? Sahi siz Ege Cansen oradan niye çıktı sanıyorsunuz? Ne, Kemalist miydi? Şşşşt. Duymasınlar. Geçen sene karısına kafa atan ve futboldan hiç anlamayan Deniz Gökçe Bey ne yaptı peki?

Akşam'da bir yazı dizisi yapıp: Güney Amerika balonunun söneceğini buyurdu. Yani şunu diyordu: bu ulusal sosyalizm rüzgarı yalandır, sen bildiğin sularda ütülmeye devam et! Peki Deniz Abi, emrin başım üstüne!

Peki Nilüfer Göle ve Arus Yumul'u gazetelerin pazar eklerinde türban tartışırken görüp de "öğürtü" gelmeyeniniz var mı?Vardır.
Belki, Mümtazergiller.

Durun, sahi İsmet Özel'e katılmamak mümkün mü?
"Kafire karşı savaşan Müslüman'a Türk denir!".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.