16 Kasım 2008 Pazar

Centilmen Divit, Soylu Hokka: Şair Baba Uğur Yılmaz

Bu haftaki söyleşimizi, bir kültür adamına, söz ustasına, kelimelerin Hulusi Kentmen'ine ayırdık. Çayını içtik. Kanatlarının altına girdik. Karşınızda Nebil Özgentürk sahteliğinden arınmış, o sahteliğin hatta ve hatta hiç erişemediği bir portre: Baba Uğur. Centilmen divit.

Öncelikle size baba diyebilir miyim?

Elbet de. Yalnız büyük harfle başlaması kaydıyla.
Tabii ki. Şöyle bir girizgah yapalım  o zaman; kendinizi en kapsayıcı tanımıyla kültür adamı olarak adlandırır mısınız?

Şüphenin olduğunu bilmiyordum.
Muhakkak yok. Bundan emin olabilirsiniz. Ama sizin kendinizi nasıl tanımladığınızın bilgisiyle döşemek istedim röportajın taşlarını.


AŞK YENİ RAKI GİBİDİR
Evet. İstanbul balkonlarının seslerinden, klasik müziğe, Kürt sorunundan, kriz günlerinde Marks'ı yeniden okumaya.  Derin bir kültürün peşindeyim. Oldukça kuşatıcı değil mi sence de?
Öyle duruyor.
Öyle durmuyor, öyle.
Bunca hırçın bir adamın aşk hayatını merak etmeden duramıyoruz.

Unutma aşk yeni rakı gibidir. Senelerce devletin içirdiği ispirto. Kadın devlettir. Aşk seneliktir. Ayrıca denemesi bedava rakı yıllandırılabilir.
Ağırlaşmaz mı?

Hayır. Bu kültürel bir sorundur. Bir bakış açısı meselesidir. Meze olarak ne seçtiğinize bağlıdır.
Örneğin rock müzik?
Güven Erkin Erkal değilsek sorun yok. Tadına bakılabilir. Ama azar azar rakı azar azar meze.
Bir yudum ondan bir yudum ondan. Diyebiliriz. Doğrudur. Aşk yorucudur. Ertesi gün başağrısı bırakması olasıdır.
Türkiye'de sol siyasetler gibi mi?

Daha ziyade Kemalizm için bu böyle. İspirtoyu kemalcilerin icat ettiğini düşünür dururum.
Oysa ülkücü bir geçmişiniz de var sayın Baba Uğur?

İnsan kendini geçmişinde aramamalı. Utandığım bir deneyim değil. 
Peki ya şimdi?

Bahçeli'yi yetersiz buluyorum. Milliyetçiliğin bu topraklardaki önemini kavradığını düşünmüyorum.
Oysa kamuoyu tam aksini söylüyor. Ağırlığını beğeniyor.
Kamuoyu dediğiniz çoğunluk. Böyle de denilebilir. Çok kişi bir hususta ısrar ediyorsa, haklıyım diye düşünürüm.
Bu dediğiniz incitici değil mi?

Görülebilir. Ama bu topraklarda edebiyatı başlatmanın yolu da incitmekten geçer.
EDEBİYATLA FELSEFE BİTİŞTİĞİNDE AŞK OLUR
Nasıl yani?
Bu topraklara benden önce edebiyat uğramış mıdır?
İddialı bir soru ama pek haklı bulunacağını sanmam.
Henüz cevabını vermedim ama.
Elbet de. Tanpınar'ı, Atay'ı, Kemal Tahir'i..

Geçiniz bir kalemde..
Nasıl yani? Dumur etmeye devam ediyorsunuz! Bu saydığım isimler her kesimce hakkı teslim edilen büyük yetenekler. Derin sularda yüzmüyor musunuz?Felsefi boyutu olan isimler sonra. Edebiyattan bu yoğunluğu talep etme hakkımız yok mu?
Türk topraklarında aşk var mıdır diye kontra bir soru sorsam peki evladım?
Hmmm...
Unutma. Edebiyatla felsefe tam bitiştiğinde aşk olur. Bu saydığın isimler de dahil olsalar olsalar iyi niyetli teşebbüsler addedilebilirler.
Çok tepki çekeceksiniz.
KAPTAN KUSTO MÜSLÜMANLIĞI SAYEMDE SEÇTİ
Bu topraklarda tepki çekmenin faydası var bence. Edebiyatımızın, felsefemizin, Mevlanamızın, Yunus'umuzun sesini duyurmak adına.
Kimlere?

Evrene?
Enternasyonalist misiniz? Böyle bir niyet güttüğünüze göre..
Hayır bu toprakları seviyorum ve başkalarıyla paylaşmak istemiyorum. Kıskanıyorum bu toprakları diyebilirim.
Oysa nasyonalizmden çok çektiğimizi anlatıyordunuz.

Bence beni anlamak niyetinde değilsin. Bana "Baba" sıfatını bu topraklar verdi. Sanat mahfilleri değil. Onlar beni yoksadılar.
Nasıl yani? Bir klasik Ece ya da Papirüs hikayesini de sizden mi dinleyeceğiz?

Yo yo.. Öyle değil. Sanat mahfilleri derken o köstebekleri hiç mi hiç kastetmem. Daha derin bir susku bulutu yağdırdılar üstüme.
İddialı laflar.

Belki de. Ama şöyle diyelim. Yaptığım "yerli" sanat küresel yazar mafyasını çok rahatsız etti. 
Orhan Pamuk'u finanse ve lanse eden mafya mı bu? Sizce de hayali bir durum değil mi bu? Yo, katiyyen. Bu bir rövanştır.
Neyin rövanşı?
İnanmanı zaten beklemiyorum ama Kaptan Kusto'nun rövanşıdır.
Ne gibi?

Onun Müslümanlığı seçmesindeki etkenin benim eserlerim oluşundan kaynaklanır Batı'nın bu kini. Kusto'ya bu toprakların sihrini yansıttılar eserlerim. 
Olay basit bir tuzlu su tatlı su meselesi değildir. Çok bilenler onu Kemalist de yapabileceğimi unutmasınlar. Yapabilirdim. Bu imkan da vardı. 
Nutuk hediye ederek mi?
Daha derinlerdedir sorun. Ayrıca ben Kemalist değilim. Geçelim; mevzubahis lobileri rahatsız eden ve daha derinlerde yatan bir kültür karıncalanmasıdır.
GEÇMİŞ HAYATIMDA BORGES'TİM
"Kültür karıncalanması" ses getirecek bir metafor. Nedir burada kast edilen?
Bir kültürün uyuşması. "Atalet beni öldürdü anne!" diyorum bir şiirimde. İyi hatmetmek lazım bazı metinlerimizi. Kültürümüzü kavramakta anahtar metinler bunlar. Okunmaması beni üzmüyor diyemem. Ama yine de ulaşılabilir alanın farkındayım. Onlara varmak için uğraşıyorum. Aslında kendini bilen bir yazarın yapmaması gereken şeyler. Edebiyat suya bırakılan mektuptur. Yerini bulması arzu edilir. Orhan burada yanılıyor. Eserinin okunması için küresel edebiyat mafyasıyla tehlikeli
danslar ediyor. Karanlık danslar. Oysa küreselliği bunca gürültü koparmadan da başaran yazarlar var.
Kim mesela?

Borges. Kurmacanın vardığı en üst nokta. Reenkarnasyona inanacağını sanmam. Halkımız inanmıyor. Hatta Güneydoğumuzdaki radyoaktif bölgelere bağlanıyor reenkarnasyon meseleleri.
Bu da olabilir. Bilimin önü tıkanmamalı. Her şey bilim içindir. Ama önceki hayatımda Borges'tim.
Ses getirecek iddialar bunlar.

Ses getirsin diye yapıyorum evladım.

GÖRKEMLİ NARİNLİK ÜZERİNE
Provokasyon sizce de sanat mıdır? Öyle mi yoralım?
Geç onu. Konuşmaya başladık mı bal bile kesemez sözümüzü. Borges "görkemli denilebilecek bir narinliği" bize hediye etti. Güzeller güzeli evlerdir o kurmacalar.
Hakikaten öyledir..

İzninle bir çay koyayım.
İzin sizin efendim.
Görkemli bir narin misiniz?
Narin değilim. Kadınsı değilim. Kadınsılığın çağrıştırdığı hiçbirşey değilim. Az önce çay koymam bir atıftır. Entelektüel zekaya teşviktir.
Sorunlu bir yaklaşım değil mi bu? Kadınların olmadığı bir dünya.

Kristeva'yı okudum. Lüksemburg'u hatmettim. Az şeyler midir bunlar? Bir kadını alıp sıfırdan eğitmek. Çok sorunlu. Çekici ama zor. Benim işim değil.
Ama Hülya Koçyiğit mi Fatma Girik mi desem?
Fatma Girik Yılmaz Güney'le film çekti - unutmayalım. Görkemli bir narinliktir bu. İşim olmaz. Sadece izlerim. Beğenirim. Ama anca bu kadar.
Kadınlara hitap etmek isterim. İstiyorum da. Eserlerimi iyice anlasınlar istiyorum. Ama politika ya da başka birşey. Bir eylemlilik ne bileyim. Oturma eylemi gibi
eylemsiz birşey olsa bile kadınlarla girişilmez. Yarı yolda bırakılırsınız. 
Çok tepki çekeceksiniz?

Acı patlıcanı kırağı çalmaz. Sevdiğim bir atasözümüzdür. Yeterli bir mesajdır herhalde.
Size Onur Bey diyebilir miyiz?
Şehrazat demen uygun düşer mi sence? Oldu olacak Bennu deyin. Bu topraklara kesinkes yabancı insanların anlatısı. Sınıfsal bir bulanıklığa eğilimli provokasyon.
Anlıyorum. Bu kriz günlerinde Marks'ın yeniden okunmasından yana mısınız?

Bize bunu diyen Hürriyet'in yazarlarıysa hayır. Ama vicdanımız zaten bu kılavuzu - ve elbet benim eserlerimi, bilhassa menkıbevi şiirlerimi, ötelemiyorsa, neden olmasın.
Marks tıpkı benim gibi yalvaçsıdır. Metinlerinde bir yalvacın ruhu dolaşır.
BEN BİR TEDİRGİN RUHUM
Bir şiirinizde şöyle diyorsunuz:
"Vanlıları tasfiye edelim, otlu peynirlerini çalalım Allahım!". Kürt sorununda çözüm öneriniz var mı?

O şiirde söylediğim şey mezkur konuyla alakasızdır.Suyu bulandırma çabasıdır. Benden ikinci bir Orhan yaratamazsınız. Varlığımı küresel edebiyat mafyasına
satmadım, satmam da.
AB'ci misiniz?
Çirkin kadın yoktur, az votka vardır.  Şöyle düzeltelim: kötü ülke yoktur, pahalı votka vardır. Standartları bizi aşar. Bizi beslemeyeceklerini beyan ediyorlar.
Adamların ümüğüne yapışmanın faidesi yok. Di mi evladım? 
Öyle diyorsanız öyle..

Sen de hafif kalça yapmışsın gibi geldi bana. Kendimize dikkat edelim. Bak bir şiirimde değindiğim gibi:" ne güzeldir batırmak akşamı Berlin duvarında /
bir ten girişimidir şimdi çaydanlık saat onsekiz sularında". İkinci yeni etkisi de diyebiliriz.
Anlıyorum.

Türkiye beni anlasa iyi olur. Aksi erordur.
Çay için teşekkür ederim. 

Rica ederim. Umarım süzgeç kullanmamama alınmamışsındır. Formellik beni tedirgin eder. Bundan japon sanatını seviyorum. Beni dinlendiriyor.
Röportaj: Ufuk Akbal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.