26 Nisan 2009 Pazar

Neden Bir Genç Sivil Değilim?

Genç Siviller'e bir başka zaman diliminde ve bir başka mekanın iyimserliğinde baksaydım en hafifinden yanılgı içindeler, derdim. Yanılıyorlar, derin değiller, perspektifleri yetersiz. Ama bazen onların "kötü niyetliliklerinden", bir projenin parçası olduklarından şüphelenmiyor değilim. Komplocu bir zeka değil beni bu fikre kanalize eden. Yap-boz'un parçalarını da ahenkle birleştiremem. Ayrıca, yap-boz'un parçalarını ahenkle birleştirdiklerini iddia eden kimseye de inanmamanızı tavsiye ederim. Hayata nereden bakıyor olursanız olun?

Gündemi tayin eden ve iyi ki de tayin eden mesele "Ergenekon".. Bazen bakışımızı ve duygularımızı berraklaştıran bazen ise flulaştıran gelişmeler oluyor. Bizi 90'ların karanlık günlerinin peşine takan gelişmelerin ardındayız. Meselemiz "Fırat'ın Doğusu" ve Eylül'ün 12'sine de varıp varamayacağına dair. 

Ayrıca "Oligarşinin re-organizasyonunu gerçekleştirenlere güzellemeler" yapan Altan Ailesinin birden "dünya sistemi Türkiye'yi tedavi ediyor, Akp'ye kalsa bu dosya kapanırdı" noktasına gelmesini de dikkate şayan buluyorum. Not ediyorum.

Genç bir sivil olmak umut vaad edici. "Ülkemizi senelerdir meşgul eden gündemler ve aktörlerden bıktık.. Bu dil, bu çekişme, bu göstermelik savaş, nihayete ersin" söylemini çağrıştırıyor. Takdir etmemek elde değil. Bu blogdan da sık sık sesleniyorum. 20'li yaşlardaki birinin sosyal demokrat olmasını, Mehmet Altancı olmasını falan komik bulduğumu. Çünkü bu pozisyonlar rıza gösterme pozisyonlarıdır. Sistemin içinde sistemi sarsmayan söylemlere yakın durma. Zararsızdırlar.

O nedenle Genç bir sivil olmak Kemalizmin dilini reddetmek manasına geliyor ise ne mutlu!

Neden Kemalizm?

Ne zamandır ifadeye kavuşturmak istediğim bir mesele var. Derrida: "tam da şu an Marksizm diye birşey yaşandığı için hepimiz Marksistiz.." diyor. Önemli. Marksizm "tam da şu anda şu şeyin yaşandığı" mekanlarda, en azından Derrida'nın mekanında bir resmi ideoloji mahiyetinde değildi. 

Oysa Kemalizm tarih kitaplarından başlıyor, empoze edilmeye. Nutuklar, Andımız Törenleri vs. ile devam ediyor.  Dolayısıyla "tam da şu anda Kemalizm diye yaşayan birşey varsa, var olduğu için hepimiz Kemalistiz.." Bu Kemalizmin 22 Temmuz ve 29 Mart'ta önce ölmüş sonra da cenaze töreni yapılmış olsa da böyle, Kemalizmin tarihsel anti-tez'leri için de böyle, Kemalizmin mesleki karşıtlıklar üzerinden kurduğu kötüleme ile pozisyon bulan mesleki alanlar için de böyle.. Yani tercüme ile: Kemalizm diye birşey olduğu için, Cumhuriyet'in imamı da bütün ayrı telden çalma çabalarına karşın Kemalizmin imamı (bu nedenle Şerif Mardin kendi "iyi, güzel, doğru"sunu yaratamadı, diyor), Siyasal İslam da bütün rötuşları ile Kemalizme rağmen ve Kemalizmle birlikte oluşları ile Kemalizmin İslamı, AKP de Kemalizmin siyasal partisi, liberaller de bütün zihniyet bağımsızlığı iddialarına rağmen Kemalizmin liberalleri. Kemalizm belirleyici, farklı zihniyetlere sızan bir form. Bir ideoloji değil, ideolojimsi olduğu için bu böyle.

Ayrıca 1908 bir milattır, diyoruz. 1908 Türkiye'nin sonraki yüzyılına damga vurmuş bütün tarz-ı siyasetin dolaşıma girdiği tarihtir. Önemsiyorum. 1908 kapısından içeri giren siyasi hareketler öyle ya da böyle, muarız da olsalar bu kapıdan geçmeklikleriyle bir kader birliği etmiş oldular. Osmanlıcılık ölü doğmuş bir proje olarak, Türkçülük, İslamcılık, kısmi liberalizm ve kısmi sosyalizmi  bu kapıdan içeri aldı 1908.

1908 yerinde bütün soyluluğu ile duramazdı.  Hızlı bir çöküşe ve fotoğrafın tersine çevrilmesine neden olan sürece muhattap kaldığında bu savaşın kazananları ve kaybedenleri vardı. Osmanlıcılık, liberalizm ve sosyalizm yenildiler. Türkçülük ve İslamcılık kazandı. Anadolu'nun Türkleştirilmesi süreci bu'dur. Türkiye'nin gerçek iktidar-muhalefet dengesi burada kuruldu.  Yani iki sosyolog zıtlaştılar ve buradan Türkiye sosyolojisinin çizgileri belirginleşti, demek safdilliktir. (Gökalpçiler vs. Prensçiler)

Bağlayalım: çatı ideolojimsi bütün ideolojilere belirli oranlarda sızdı ve bunu gerçekleştirirken de sanıldığı gibi bu topraklara yabancı formlardan hareket etmedi. Türk-İslam devlet geleneğini dönüştürerek tevarüs etti. Bu nedenle 86.yılında Cumhuriyet "de facto" bir kabule mazhar olmuştur. 

O halde?

Bu dil yoruldu. Bu dilin gündelik yaşamımızı kolaylaştıran ama özgürlüklerin önünü açmayı zorlaştıran bir yapısı var. Gündelik yaşam bir sığınmadır. Devam eder. Pat diye kesilmez. Kesilmediğine dair duyulan mutlak inanç da köhnemiş formların "idareten" kullanılmasının devamına neden oluyor. 

Bu dilin başka ideolojilere de sinme gücü tarz-ı siyasetlerin anlam dünyasına damgasını vurdu.
Dolayısıyla Kemalizmin anti-tezlerinin Kemalizmle aynı kaynaktan beslendiği iddia etmek aşırı bir yorum olsa da,Kemalizmin düşünce alışkanlıklarını yer yer kopya ettiklerini söyleyebiliriz. 

Cemaat neden bu kadar önemli?

Cemaatin bu durumdan münezzeh olduğunu iddia etmek yanlış olur. Ama mevcutların içinde en az içiçe geçmiş olanıdır. Kemalizmin mevcutlar içindeki yegane anti-tez'i Nurculuktur. Bir yaşam tarzı, siyaset tarzı vs. olarak karşı çıkıştır. Mustafa Kemal- Said-i Nursi şahsi gerginliğinden bugüne dek olan süreçte bu karşı çıkışı görüyoruz.  Buradan bir "zenci" benzetmesi türetmeyi haksız görmüyoruz.

Zencilikten Gatakulli'ye? 

Nurculuk ile şu an yaşayan formun arasındaki farkı görmemek imkansız. Bu farka yaslanarak komplolar üretmek yetersiz kalabilir. Katı olan her şey buharlaşır ve cemaat dediğimiz mesele de değişebilir. Hakkını vermeliyiz. Ama "Ergenekon istenildiği yerde değildir" söyleminin gizledikleri ya da gizleyemedikleri ile erken Cumhuriyet döneminin radikalizmine maruz kalan
hareket arasındaki uçurumu da okumak gerekir. 

Kemalizmin enstürmanlarına hakim bir iktidar görüyoruz. Kemalizmin enstürmanları her iktidar için caziptir, gibi gözüküyor. İktidarın el değiştirmesi süreci, oligarşinin re-organizasyonu süreci demokratik talep ve beklentilere ilaç olacak mı? Olmasını diliyoruz.  Ama umudumuzu kıran semboller var. 

Mehmet Bekaroğlu AKP'nin ideolojisine neo-kemalizm diyor. Kemalizmin diline yönelik rötuşlardan ibaret kalmasından ürktüğümüz bir takım tavırlar var. 

Bugün AKP'ye "zenci" diyebilmenin zor olduğu bir dönemdeyiz. Fethullah Hoca'ya da öyle.
"Bu işte bir Gatakulli var" acıtıcı mizahı tek taraflı işlemiyor. Mizahın muhattaplarını iğnelemeye dayalı bir durumdan ibaret değil bu zemin. Mizahın yapıcısını da iğnelemeye doğru yol alıyor, süreç. 28 Şubat'ın "zencileri", erken Cumhuriyet'in zencileri sürecin yapıcıları hâline dönüşüyor. 

Katılım, esastır. Daha geniş kitlelerle, daha çoğul yapıcılarla oluşturulan ülke hepimizin hayalidir. Ama eski enstürmanların yeni sahiplerinin konformizmi bir irade olarak dümene oturursa talepler atıl kalır. 

Genç Sivillerin Oyuna Katıldıkları Nokta?

Genç Sivillerin temel yanılgısı, "zenciler" parodisini sürdürüyor olmaları.  Eğer "zencilerden" kasıt apartheid Cumhuriyeti ise "haksız değillerdi" ve gündelik hayatın içinde çok zaman haksız değillerdir.  Kemalist elitin gündelik hayat terörü mevzu-bahis ise ya da %10'un %90'a olan üstünlüğü eleştiri yapılır, yapılıyor, yapılmalıdır. 

Ama mevzu-bahis "zenciliği" enstrümanlara sahip olma bazında açıklama ise derin soru işaretleri bıraktık, bırakıyoruz.

a) Genç Siviller en başta işaret ettiğim ve bir daha dönmekte zorlandığım "bıkkınlıktan doğan yeni bir dil", sanatta olduğu gibi bir avant-garde olsalar idi, Türkiye'nin siyaset yapıcılarının dillerini borçlu oldukları Batılı ağabeylerinin de dillerine dokunma cürretini gösterirlerdi. 

Yıpranmış bir dilin, bir dünya görüşünün bu kadar uzun sürmesinin az önce açıkladığım yan sanayi nedenlerinin yanında bir de dış kaynakları vardı. Bu kaynaklar masaya yatırıldı mı?

Elitlerimizdeki İsrail hayranlığı, Kürt sorununu çözmemiz için İsrail öykünmesi, Ermeni meselesinde bugüne dek olayı insani bir mesele olarak yorumlamanın ötesinde Cumhuriyetçilerle flört etmeler.. bu topraklardaki bu dili kollayan bir küresel mekanizma yok muydu?

Genç Siviller yerel hukukun ötesinde artık bir zihniyet devrimi gerçekleştirerek evrensel hukuka entegre olmamızı isterlerken evrensel hukukun yapıcılarındaki "politik doğruculuğa mutlak sadakatten" nasıl bu kadar emin olabiliyorlar?

Bıkkınlıkları küresel bir umutsuzluğu içermiyor mu?

Küresel hukukun yapıcılarının kör-sağır kaldıkları meseleler hakkında ne düşünüyorlar?
Bir kez kör-sağır kalarak varlığını inkara kalkışmış hukukların-hukukçukların bundan sonraki tasarruflarındaki samimiyetten nereden emin olacağız? Bir ringmiş, sanıldığı gibi "bir zeka tarafından şekillendirilmemiş" gibi, bir tarafsız hakemmiş gibi yaklaştığımız hukuki normların "tüm yaraları sağaltıcı etkisine" olan bu güven nereden kaynaklanıyor?

b) Cemaat ile PKK Güneydoğuda oldukça büyük bir iktidar savaşı yürütüyor. Bunun adı bir iktidar savaşı. Genç Sivillerin bu meseleye bakışı yine hangi imbikten süzüldüğü belli olmayan bir naiflikte: "zenciler neden birbirinizi yiyorsunuz?"

Merkezi iktidarın enstrümanlarına karşı ezilenler neden birbirlerini dövüyorlar?

Böylece iktidarın ne mene birşey olduğu, kaynakların yeniden dağıtımı süreci  vs. ıskalanır ve mesele "romantizan" bir arkaplana oturtulur.  

Genç Sivillere göre cemaat handiyse bi-taraf.  

c) Rasim Ozan Kütahyalı, Kurtlar Vadisinde bir bölümden hareketle Devletin eli kanlı gizli örgütlerinin liderlerinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü sembolize eden biri tarafından barıştırılmaya çalışılmasının muhafazakarlardan büyük tepki gördüğü bilgisini "üretiyor".

Kurtlar Vadisi ve ona hayat veren ideoloji,
-İttihadçılığa ruh veren devlet zihniyeti, 
-İttihadçılığın ruh verdiği Kemalizm,
-Kemalizmin ruh verdiği örgütçülük biçimleri


biçimde gelişen bu çizgiye bakışın muhafazakar camiada "liberal" ve "tepkisel" olduğunu iddia etmek en hafifinden Türkiye bilgisini okuyamamak manasına geliyor. En ağırından gidilir ise "siyaseten manipülasyon" sınıfına oturuyor.

Çünkü:
a) Kurtlar Vadisi'nin yayından kaldırıldığı dönemde Zaman Gazetesinde infiale varan itirazlar,
b)Kurtlar Vadisi Irak gösteriminden çıkan bakanların ve eşlerinin gözü yaşlı tatmin olmuşlukları ışığında okunması icab ediyor.

Nuray Mert: "Erzurum'un AKP'lisi ile MHP'lisi arasında fark yoktur" derken buna işaret ediyor. 

Muhafazakarlar bu örgütlenme biçimlerinden rahatsız değillerdir, demiyorum. Gündelik hayatlarını zorlaştıran nur topu gibi bir darbeleri onların da var.  Ve biz "darbeler arasından darbe beğenmeyen"- darbelerden ürken insanlar olarak bu durumun farkındayız.

Sadece Genç Sivillerin Anadolu'ya boydan boya yayılmış kitlelere ideolojik renk verme niyetlerindeki berraklığa ve Cemaatin siyasi bi-taraflığına vurgu yapma naiflik ve tutkularına iyi niyetlilik göstergesi olarak bakamıyoruz.  

Genç Sivillerden çok daha geniş bir bezmişlik eşiği olanlar olarak bu yanılsamayı kırmak istiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.