Abilmuhsin Özsönmez kaleme aldı.
Şiir üzerine laf etmek kadar
güç iş var mı? Bolca töhmet içerir, cüretkârlığın hududu kayganlaşır,
terletir.Hele ki bu kitap, Ufuk Akbal’ın Sağcılık Şiirleri gibi, her okumada,
yeni şeyler idrak edilmesine olanak sağlayan şiirlerle bezeli ise.Bir anlamda
çiçek dürbünü.Dürbünün her hareketinde (her okumada), bir önceki görüntünün bir
adım ötesine ilişen bir hal alır sizi ve bence üzerinde yürümenizi önerdiği ip,
bu dürbün hareketlerinden sonra gerilmeye başlar.Zira bu şiirlerle biraz hemhal
olmak niyetinde iseniz, insan, tanrı, eşya, ev ve tabiat arasında duran
şey’lerle dimağınızı perçinlemeniz icap edebilir.Bazı mefhumların alışılagelmiş
perspektifle eda edilmemesinin denendiği şiirler.Mısracı değil yekpare, yeni
bir şey, yeni bir bütünlük; mahallî- cihanşümul mesellerin, hanemizde, semtimizde
ve şehrimizde, varlığımıza ilişmesi.
Okuduğu kitapların
boşluklarına, son sayfalarına, kapak içlerine notlar alanlar ve daha sonra
bunların bazılarını bulmaya, öğrenmeye çalışanlar iyi bilirler ki, kitabın
bitmesinin vermiş olduğu o tuhaf rahatlama duygusu ile o notlar çoğu kez öylece
kalırlar.Bir tembellik alameti.Bu bahse konu kitaplar genelde, bilimsel
(felsefe, tarih, sosyoloji) ve yine bu minvalde deneme kitaplarıdır.Şiir
kitaplarını okumada ise alınan bu notlar ekseriyetle pek hacimli olmaz.(Tabi
benim gibi felsefe ve sair okumaları az olanlar hariç).Ama Sağcılık Şiirleri bu
hususta bir istisna.Kitap, şairinin insan ve topluma dair ilimler hususundaki
donanımının şiirle hayat bulması ve okuyucuyu da bu satıhta, bu satıha teşvik
etmesi açısından, ayrıca müstesna.
Galiba söze, kitabın arka
kapağına alınan dizelerin son iki mısrası ile başlamak lazımdı; “…teni ve
insanı / bunca titrek kılan nedir”.Bu güçlü soruya cevap vermeye her
yeltenişte, bir çok önerme kurmak icap edebilir, ki şairin “Wittengsteinci Şiir”
şiirinde, bu ahvalin prospektüsü niteliğindeki şu mısralar, bu hususa dayanak
olabilir mi acaba ?
“I
şiir önermelerle yazılır
şiir önermelerle yazılır
bir el, bir kağıt bir kuş, bir
fil
bir devrim, bir âdet kanaması,
bir septik bayram
bir tevazu örneği, bir varoluş
yeknesaklığı
hepsi önermedir
önerir,
şiir önerir ağabeyler, lamı
cimi yok
oyun sensiz de oynanır, bensiz
de
oyun bir yerlerde oynanır
…”
ama şiirin başkaca mısraları
ise nerede ise uyarıcı bir mahiyette şöyledir;
“II
bazı önermeler acıtıcıdır
bazı önermeler acıtıcıdır
Ama senin varlığından daha çok
değil
Sen varsın
Acı da var”
Anlam öğretisine ilham veren
Wittengstein’in ‘anlamın gerçeklikle uyuşması ya da uyuşmaması, doğruluğu ya da
yanlışlığı ile ilgilidir’ tezi huzurunda, bu mısralar insana bir yerde ‘şiir
okumak da önermelerledir’ dedirtiyor, açıkçası böyle düşünmek işimize de
geliyor.
Birinci bölüm Theodor
Adorno’nun “ev artık imkansızdır” sözü ile başlıyor.Bu bölümle iştigal etmeden
önce yada aynı anda elzem olan şey, Theodor Adorno’nun Minima Moralia kitabına
göz atmaktır. [Adı Frankfurt Okulu (Almanya’da1923 yılında kurulan ve
sosyoloji, siyaset bilimi, psikanaliz, tarih, estetik, felsefe, müzikoloji
gibi farklı disiplinlerden insanları bir araya getiren Toplumsal Araştırma
Enstitüsü`nün bir düşünce akımı olarak ifade edilmesi) ile müsemma Theodor
W. Adorno’nun (Theodor Ludwig Wiesengrund-Adorno; Alman felsefeci,
toplumbilimci, bestekâr ve müzikbilimci 1903-1969) Kant,
Nietzsche, Heidegger
gibi birçok düşünürle yapılan eleştirel diyalogun ürünü, felsefi
meseleler, gündelik yaşam, siyaset, edebiyat, müzik, faşizm, ırkçılık,
tahakküm, işçi hareketinin tarihi ve
sorunları üzerine, bazıları kısa fragmanlar şeklinde yazılmış 1951'de yayımlanan
başyapıtı]
Bölümün ilk şiiri “Vitrindeki
Kertenkele”’ye, belki de mülkiyet-nesne-özne-estetik- perspektifleri ile bakmak
gerekir.İki “benjamin’sizlik” ve bir önerme.Vitrin ile halk arasında endişeli
modernler (bknz.”Sahur için Sağcı Şiir” s.20) olarak kurulan bağ ve vitrinde
kertenkele olmamanın bir getirisi; iki benjamin’sizliği kıyaslayan önermeyi, yazarak
ve bilerek sonlandırmak.Şiir şu dizelerle bitiyor çünkü,
“oysa senin benjaminsiz
olabilmen
ünsal oskay’ın benjaminsizliği
ile
bir değildir.
bunu yazdım ve bildim
vitrindeki kertenkele değildim“
[Prof.Ünsal Oskay ‘ın (Türk sosyolog, iletişim
bilimcisi ve çevirmen. Kitle iletişim teorileri, popüler kültür, iletişim
sosyolojisi, kültür sosyolojisi, Frankfurt Okulu, estetik, edebiyat, müzik ve
sanat felsefesi konularında çok sayıda çalışması olan Oskay, Türkiye'de
iletişim bilminin kurucusu sayılmaktadır. 1939-2009) 1984’te, Paris seyahati
sırasında, Walter Benjamin’in (Alman edebiyat eleştirmeni, düşünür, kültür
tarihçisi ve estetik kuramcısı 1892-1940) evinde zincirin üzerinden atlayıp
Benjamin’in çalışma masasına oturup, kâğıtlara dokunarak, koklayarak hüngür
hüngür ağladığı rivayet edilir.Zaten şair de şiirde geçen “ünsal oskay
benjaminsizliği”’ni kitabın sonunda yer alan Sağcı Sözlük bölümünde,
“benjamin’in müze evinde masasına kapaklanıp ağlamak hali” olarak açıklamış.]
Bu şiir ile ilgili olarak göz
atılması gereken bir diğer eser ise kuşkusuz Prof. Ünsal Oskay ‘ın
iki (2) Walter Benjamin’in iki (2) ve Angsar Hillach ‘ın bir (1) yazısının
bulunduğu Prof. Ünsal Oskay ‘ın hazırlayıp sunduğu, “Estetize Edilmiş
Yaşam” kitabıdır. [Yaşamın kendisi üzerinde etkide bulunabilmek, yaşam’ı
özgürce biçimlendirebilmek olanaklarından soyutlanan modern toplum insanı,
faşizm olgusu henüz ufukta gözükmediği zamanlarda dahi, faşizmin oluşturucu
temelleri üzerine kurulmuş bir hayatın ve bu hayatı sürengin kılan bir yaşama
üslûbunun içindedir. Bu yaşama üslûbu ise, modern toplum insanlarına, yaşamın
kendisi üzerindeki söz haklarını yitirdikleri ölçüde, yaşamın kendisini değil,
yaşamın bazı odaklarca estetize edilmiş replikasını yaşamakla yetinmek
zorunluğunu getirmektedir.Bu nedenle, yaşamın kendisinin yerine, onun,
dışımızdaki odaklarca estetize edilmiş replikasının yaşanabilmesinin
mutlaklaştırılmış biçimi olan faşizm, modern toplumların "kitle
kültürü" içinde yaşayan insanlar için artık, fazla yabancı olmayan bir
olgudur. Prof. Ünsal Oskay - Walter Benjamin Üzerine; Estetize Edilmiş
Yaşam; Der Yayınları-1995 s.49].Kim bilir bir diğer önermemiz, Alman faşizm
kuramları ile Türkiye’deki bazı ahvallerin arasında kurulabilinir, tıpkı şiirin
şu mısralarında olduğu gibi;
“halk ne güzel laf
sizle de sizsiz de olabiliyor
tıpkı vitrin gibi
onun benjamin’siz de olabildiği
gibi”
Bu bölümün bir diğer şiiri ise
adını, üçüncü reis-i cumhurumuz Celal Bayar’ın beşerimizin kominizm fobiasına
slogan o meşhur sözü (bu kış kominizm gelecek) ile ilintili “Bu Kış Komünizm ya
Gelecek ya Gelmeyecek” şiiridir.Bence bu şiirde kilit mısralar “petrole değil,
çünkü / lpg’ye endeksli arabam”, çünkü buradaki önermenin bir istasyonu da
belki, fobiyle (komünizm) yüzleşmek niyetidir.Fobiyi sorgulamadan Sarıkamış
Harekatı’na da değiniyor şairimiz; “sızlar tüfengin tene değdiği boşluk
/sızlatır, tüfengin kara düşüşü” mısraları ile.Binlerce askerin ölümüne sebep
bu trajedi, şiirdeki komünizm simülasyonuna “stockolm sendromu mesela?/o da kuzeyden,
o da bu kış./başlarım sendromuna” mısraları ile bir parametre daha ekliyor ve
şiir kendini baştan aşağı bir daha okutuyor.
Birinci bölümün en sevdiğim
mısraları ise “Orucun Dokuzbuçukuncu Saati İçin Kapı Tokmağı Döndürme Sonatı”
şiirindeki, özellikle şu mısralar;
“…
beni sabırlı da sanma İbrahim,
beni sabırlı da sanma İbrahim,
septik bir tınının akort
edilmemiş gölgesiyim
üstelik,
sırra kadem bassam
“nereye” diye sorarlar
acemiyim
…”
ve beni G.Antep’e, Fitaş Sinemasının en arka sıralarına ışınlayan “Wittengsteinci Şiir” şiirindeki şu mısralar;
ve beni G.Antep’e, Fitaş Sinemasının en arka sıralarına ışınlayan “Wittengsteinci Şiir” şiirindeki şu mısralar;
“…
bazıları nilgün sineması’nda,
hani vardı ya çapa’da
el fenercisinin masumiyet
karinesine olmayan
inancının zokasını yerler.
“gençler ne’diyorsunuz orda?”
bu da teşnedir anlama.
inan bana
bu da teşnedir anlama”
Birinci bölümün şarkısı ise “Sahur
Piposu” adlı şiirinin şu mısralarında galiba
“deep purple’ın bir “lalena”sı
vardır, sorun onda
çözülür de,
bizden beklenir nedamet?”
İkinci Bölüm Guy Debord’un
“doğru yanlışın bir anıdır” sözü ile başlıyor.Bu bölümle ilgili olarak karalama
hakkımı erteliyorum.
Gördüğüm üzere Ufuk Akbal’ın
şiirleri, çözümlemeye düşmeden, önermeler yapılabilinecek ve bu efor sayesinde,
muhtelif yerlerde göz gezdirmekten bahtiyar olunacak şiirler.Hiç kuşkusuz,
ehillerince, eğrisi-doğrusuyla eleştiriler yazılacak.Bizimkisi bir yanlı güzel
okuma hali.
fiziksel tanı :
Kitap 3 bölümden oluşuyor.“Türkler
ve Kertenkeleler“ adlı 1 inci bölümde 11, “Türkler ve Filler” adlı 2 inci
bölümde 9, “Türkler ve Aynalar” adlı 3 üncü bölümünde ise 17 adet olmak üzere
toplam 37 adet şiirden müteşekkil kitabın sonunda ise, şairin şiirlerinde
kullandığı bazı özel isim ve tabirleri açıkladığı “Sağcı Sözlük” adlı bölüm var
ki bu bölüm, bir şiir kitabı için en basit tabirle, çok naif.
Kitap 2013 yılının Temmuz
ayında Dedalus Yayınları tarafından basılmış.Yayın Yönetmenliğini Sedat DEMİR,
Dizi Editörlüğünü Şair-Avukat (şairin tabiri ile şairûndan avukat) Cihat DUMAN,
Yayına hazırlama işini ise Şair - Editör (şairin tabiri ile kitabın poetik
koçu) Yavuz TÜRK üstlenmiş.
Diğer taraftan Sayfa Düzeninde
İrfan GÜNGÖRÜR, Kapak Tasarımında da Sancar DALMAN’ın emeği parıldıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.