29 Nisan 2014 Salı

İroni- Politik ya da Politik İronik Şiirler: Ertuğrul Emin Akgün ile Söyleşi


1. 2013'ün Eylül ayında Sağcılık Şiirleri isimli bir şiir kitabı çıkarttınız. Bu isme sahip bir kitabın şiir okuyucusunu ya da genel okuyucuyu irrite etme ihtimâlini aklınıza getirdiniz mi?
Kitaba "Sağcılık Şiirleri" ismini vererek gerek Türk şiirindeki gerekse de genel edebiyat okuyucularındaki eksik olduğuna inandığım ironi unsurunun sınırlarına kadar dayanmak istedim. Bunun içerisinde elbet de, kitabın isminin onları irrite etme ihtimâlini gerekse de ironi duvarlarını aşındırma ihtimâlini düşündüm. Ancak her ikisini de lehte buluyorum. Okuyucunun bunu sosyal medya çağında kaba bir propoganda kitabı olarak göremeyeceğini, bu nedenle kapakla sınırlı kalmayacağını- ancak kapağı açmak ve içerisindekilerine göz atmak noktasında okuyucunun tahrik edilebileceği duygusuna sığındım.

2. Kapaktaki çitanın anlamı nedir?
Sağcılık Şiirleri kendini açıklamak noktasında göstergelere yaslanarak hareket eden bir kitap. Çita da bunlardan biri. Süratli, enerjik, soylu ancak vahşi olduğu iddia edilemez. Hayvanatbahçeleştirilmemiş, dolayısıyla ehlileştirilmemiş, göstergebilimin hareket edebileceği bir zemin sağlayan mümbit bir hayvan. Familyasının diğer unsurlarına nazaran kanlı görüntülerle daha az hatırlanıyor. Sağcılık Şiirleri'nin ismindeki belirsizlik (ya da bazı takıntılı okurlara göre aşırı belirlilik) ile çitanın bu anlamda örtüştüğünü düşünüyorum. Nitekim, kitabın etrafında dönen tartışmalarda çita da bir sembole dönüştü.

3. Merkeze aldığınız "Sağcılık" kavramını hangi özel anlamı ile kullanıyorsunuz? Şiir bu kullanımın referans verdiği kaynaklar nelerdir?
Küçükömer'in "Türkiye'de sağ soldur, sol da sağdır" argümanının getirdiği tersine çevirmenin de aslında yegâne gösterge olmadığı, bunun da belirsizleştirilmesi gerektiğini vurguluyorum. İnsanların sandığının (ve bazen bu yanlış zan üzerinden teveccüh gösterdiğinin aksine) kitapta sağcılık "negatif bir imge". İdeolojik olarak durmaksızın yeniden üretilen ve gündelik hayatın kılcallarına sinmiş iktidar ilişkilerini tarif etmek için kullanıyorum. Politika bilimindeki klasik sağ-sol tarifleri ile ciddi tezatlar içeriyor. Çünkü burada sabit bir zemin yok. İki taraf arasında bireyin ya da toplumun kendi geçişliliğinin farkında olamadığı bir mobilizasyon var.  

4. Sağcılık gibi estetik çağrışımı az politik çağrışımı çok bir kavramla şiir gibi estetiğin alanına giren bir şeyi bitiştirme çabanız bir gerginlik oluşturdu mu?
Başta da dediğim gibi oluşturdu. Ancak bu bizatihi bu gerginlikten beslenen bir şiir kitabından bahsediyoruz. Bununla birlikte, şiirin de artık "pür estetik duygulara yaslanan" bir alan olduğunu iddia edemeyiz. Mebzul miktarda gündelik, basit, mekanik hatta dijital unsur şiire sokulabiliyor. Dolayısıyla, bu tamlamanın hangi tarafının bir diğerine nazaran daha kaba olduğunu şimdiden tespit edebilmemiz zor.

5. "Tespih tanesi laik/ üzüm tanesi dinidir" (s.25) ya da "beni sabırsız sanma ibrahim/ ben de ihvandan sayılırım", "beni hem sabırsız hem sabırlı sanabilirsin/ beylikdüzü sınırları içerisinde marx'ın romantik bir hümanist olduğunu ilk iddia eden benim" (s.17) gibi dizelerin içerdiği kafa karışıklığı/çelişki hâli baştan beri konuştuğumuz şiir anlayışının örneğini mi oluşturuyor? Bu tespitime katılır mısınız?

Bu dizeler kendi başlarına "kitabı basit bir propoganda broşürü" olarak görme yanılgısına kapılanları yanıtlayacaktır. Sağ nedir? Hangi politik, sosyo-kültürel mitlerden oluşur? Sol nedir? Nelere referans verir? Sekülarizm ve geleneksel olan nedir? Tezat teşkil ederler mi? Yoksa bir bütünün "kırılarak sürekli" parçası mıdırlar? Dolayısıyla, bu şiir kitabında tüm bu kırılarak sürekliliğin ve tezat gözükenin aynı potada kaynamasının gösterenleri bunlar. Sahi söyleyin? Tespih tanesi sekülerdir. Dini alanın dışında ve dinle ilişkisiz biri tarafından bir oyuncağa dönüştürülebilir hatta maskülen-maçist tavrın aparatlarından biridir. Öte yandan üzüm tanesi ise içerisinde taşıdığı kadim referanslarla çok daha mistik bir forma işaret edebilir.

6. Fatih Kalafat'ın Sompla Ka'nın 4. sayısında bir yazısı şiirinizdeki bu durumu bir içinden çıkılamaz bir kafa karışıklığı olarak değil, bir "sürat hâli" ya da "isimler galerisi" olarak tanımlıyor.
Burada açıkladığımı düşünüyorum. Benim için bu şiir kitabında birbirine tezat bir sürü ismi sıralamak gibi bir estetik tercih yok. Birbirine tezat gözüken unsurlardan oluşan ve kendisi zaten hem süratli hem de alabildiğine ağır olan hayatın kırılarak sürekliliğine referans verdiğim isimler bunlar. 

Selma Gürbüz- Kuyruklu Oyun

7. Buradan tekrar Sağcılık metaforuna dönecek olursak, Çün Dergisi'ndeki röportajınızda (Ocak, 2014, S.1), "Sağcıyız çünkü hepimiz Acun Ilıcalı izliyoruz" diyorsunuz. Buradan hareketle sağcılık bir belirlenmişlik durumu mudur?  
Bu noktada evet. Ancak belirlenmişlik insani pratikten kavramlara değil, belirlenmiş kavramlardan insan pratiğe doğru bir trafik oluşturuyor. Yani bir insan şu unsurları hayatında benimsemişse sağcı olur gibi bir belirlenmişlik değil.  Sağcılık şöyle bir şeydir (Örn; Acun Ilıcalı izlemek, market yoğurdunun kanserojen etkisi bilinmesine rağmen yemeye devam etmek vb.) ve sen bu alana ısrarla giriyor musun? Dolayısıyla böyle şematize edildiğinde, politik sağ ve sol kavramlarının bağlamından koparıldığının farkına varılacaktır. 

8. Özgeçmişinizde "sosyoloji ve kültürel incelemeler tahsil etti" deniliyor. Kerterizi buradan alarak Türkiye'de son yıllardaki politik gelişmeleri okuyabilir miyiz?
Elbette ki. Türkiye'de işi zorlaştıran unsur politik özne tarif etme lüksü. Son yıllarda olup bitenlere yakından bakıldığında, Sağcılık Şiirleri'nin özne-nesne dikatomisini reddeden ve griyi daha da tonlara bölen tavrının aksine, özne-nesne ayrımının derinleştirildiği ve siyahla beyazın köşelerine çekilerek, sosyo-kültürel referanslara dayanıp, siyasete imkan tanımadığı bir ortam görülüyor. Böyle olunca, belirli ölçüde rasyonel-teknik siyasetin değil, insanların hangi evde ve hangi kültüre doğmuş olduklarının yegane referans olduğu bir durum karşımıza dikiliyor. Bu "biz ve onları" derinleştiren bir şey. Derinleşmeye de devam edecek gibi gözüküyor. Ancak burada fiiliyattan çok söylemlerin savaştığını belirtmek lâzım. O nedenle "%50-%50" dikatomisi ile Sağcılık Şiirleri'nin gündelik hayattaki karşılıkları mukayese edildiğinde Sağcılık Şiirleri daha ağır basarken, %50-%50 ise daha çok politik karşılık buluyor. Bu noktada, sokak hareketlerinden stadyumlardaki mobilizasyona kadar tüm bu unsurlar bir söylemler savaşının alanı oluyorlar. Bir kulübün ya da bir taraftar grubunun üyesi olmak bile böyle bir ideolojik blokun temsilcisi olmak anlamına geliyor ve minör ve çoğul olanın ıskalanmasına referans veriyor. Bu aynı zamanda çıldırtıcı bir pratik. Nitekim, ben de yüksek lisans tezimde bu meseleyi inceliyorum 3 Temmuz'dan 17 Aralık'a kadar olan süreçte stadyumlarda politik anlamda olup bitenler.

9. Bir şiirinizde Şenol Güneş için "sağ kolum Albert Camus, Şenol Güneş.." (s.70), kitabın sözlük kısmında da "Şenol Güneş: Türk futbolunun Albert Camus'ü" (s.85) diyorsunuz. Bu isimleri şiire katmanızı bu bağlamda düşünebilir miyiz?
 Şenol Güneş için Türk Albert Camus diyorum. Albert Camus bir eski kalecidir. Şenol Güneş ise 3 Temmuz sürecinde Türk futbolunun Albert Camus'sü, âkil adamı, filozofu oldu. Futbol gibi iktidar ilişkilerinin en sert düzeyde yaşandığı bir yerde böyle bir adamın filizlenebilmesi harikulade birşey. Şiire bile yer bırakmayan, şiirin kendine ittirerek yer açabildiği bir güzellik.

10.  Tezde futbol taraftarlığın bir karşı hegemonya girişimi olarak resmediyorsunuz. Bu görüşün kaynakları nelerdir?
Karşı hegemonya Gramsci'den alıntılayarak tezde kullandığım bir kavram. Gramsci'nin muktedirin üretim araçları ve baskı araçları haricinde ezilenlere ideolojisini üstyapıda kurduğu hegemonya ilişkileri aracılığıyla ve rıza yaratarak kabul ettirdiğini vurgulamasına dayanıyor. Ancak Gramsci, bunu işlevsel buluyor ve ezilen sınıfın hegemonyaya karşı kendi hegemonyasını üretebileceğini belirtiyor. Bu anlamda hem kitle kültürü hem de bir endüstri olarak hegemonya üretme aracı ve devletin kültürel ideolojik aygıtı olan futbol ve futbol taraftarlığının (futbol alanında) böyle bir karşı hegemonya üretmenin bir aracı olup olmayacağını tartışıyorum. 3 Temmuz'dan- 17 Aralık'a kadar olan süreci konu ediniyor ve taraftarların stadyumlarda ve sokaklarda politik ve ideolojik mobilize olma biçimlerine eğiliyor.

11. Şiirde de bir karşı-hegemonya girişiminden bahsedilebilir mi?
Bilmiyorum ve ilgilenmiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.