1.
2013'ün Eylül ayında Sağcılık Şiirleri isimli bir şiir kitabı çıkarttınız. Bu
isme sahip bir kitabın şiir okuyucusunu ya da genel okuyucuyu irrite etme
ihtimâlini aklınıza getirdiniz mi?
Kitaba "Sağcılık Şiirleri" ismini vererek
gerek Türk şiirindeki gerekse de genel edebiyat okuyucularındaki eksik olduğuna
inandığım ironi unsurunun sınırlarına kadar dayanmak istedim. Bunun içerisinde
elbet de, kitabın isminin onları irrite etme ihtimâlini gerekse de ironi
duvarlarını aşındırma ihtimâlini düşündüm. Ancak her ikisini de lehte
buluyorum. Okuyucunun bunu sosyal medya çağında kaba bir propoganda kitabı
olarak göremeyeceğini, bu nedenle kapakla sınırlı kalmayacağını- ancak kapağı
açmak ve içerisindekilerine göz atmak noktasında okuyucunun tahrik
edilebileceği duygusuna sığındım.
2.
Kapaktaki çitanın anlamı nedir?
Sağcılık Şiirleri kendini açıklamak noktasında
göstergelere yaslanarak hareket eden bir kitap. Çita da bunlardan biri. Süratli,
enerjik, soylu ancak vahşi olduğu iddia edilemez. Hayvanatbahçeleştirilmemiş,
dolayısıyla ehlileştirilmemiş, göstergebilimin hareket edebileceği bir zemin
sağlayan mümbit bir hayvan. Familyasının diğer unsurlarına nazaran kanlı
görüntülerle daha az hatırlanıyor. Sağcılık Şiirleri'nin ismindeki belirsizlik
(ya da bazı takıntılı okurlara göre aşırı belirlilik) ile çitanın bu anlamda
örtüştüğünü düşünüyorum. Nitekim, kitabın etrafında dönen tartışmalarda çita da
bir sembole dönüştü.
3.
Merkeze aldığınız "Sağcılık" kavramını hangi özel anlamı ile
kullanıyorsunuz? Şiir bu kullanımın referans verdiği kaynaklar nelerdir?
Küçükömer'in "Türkiye'de sağ soldur, sol da
sağdır" argümanının getirdiği tersine çevirmenin de aslında yegâne gösterge
olmadığı, bunun da belirsizleştirilmesi gerektiğini vurguluyorum. İnsanların
sandığının (ve bazen bu yanlış zan üzerinden teveccüh gösterdiğinin aksine)
kitapta sağcılık "negatif bir imge". İdeolojik olarak durmaksızın
yeniden üretilen ve gündelik hayatın kılcallarına sinmiş iktidar ilişkilerini
tarif etmek için kullanıyorum. Politika bilimindeki klasik sağ-sol tarifleri
ile ciddi tezatlar içeriyor. Çünkü burada sabit bir zemin yok. İki taraf arasında
bireyin ya da toplumun kendi geçişliliğinin farkında olamadığı bir mobilizasyon
var.
4.
Sağcılık gibi estetik çağrışımı az politik çağrışımı çok bir kavramla şiir gibi
estetiğin alanına giren bir şeyi bitiştirme çabanız bir gerginlik oluşturdu mu?
Başta da dediğim gibi oluşturdu. Ancak bu bizatihi
bu gerginlikten beslenen bir şiir kitabından bahsediyoruz. Bununla birlikte,
şiirin de artık "pür estetik duygulara yaslanan" bir alan olduğunu
iddia edemeyiz. Mebzul miktarda gündelik, basit, mekanik hatta dijital unsur
şiire sokulabiliyor. Dolayısıyla, bu tamlamanın hangi tarafının bir diğerine
nazaran daha kaba olduğunu şimdiden tespit edebilmemiz zor.
5.
"Tespih tanesi laik/ üzüm tanesi dinidir" (s.25) ya da "beni
sabırsız sanma ibrahim/ ben de ihvandan sayılırım", "beni hem
sabırsız hem sabırlı sanabilirsin/ beylikdüzü sınırları içerisinde marx'ın
romantik bir hümanist olduğunu ilk iddia eden benim" (s.17) gibi dizelerin
içerdiği kafa karışıklığı/çelişki hâli baştan beri konuştuğumuz şiir
anlayışının örneğini mi oluşturuyor? Bu tespitime katılır mısınız?
Bu dizeler kendi başlarına "kitabı basit bir
propoganda broşürü" olarak görme yanılgısına kapılanları yanıtlayacaktır.
Sağ nedir? Hangi politik, sosyo-kültürel mitlerden oluşur? Sol nedir? Nelere referans verir? Sekülarizm ve
geleneksel olan nedir? Tezat teşkil ederler mi? Yoksa bir bütünün
"kırılarak sürekli" parçası mıdırlar? Dolayısıyla, bu şiir kitabında
tüm bu kırılarak sürekliliğin ve tezat gözükenin aynı potada kaynamasının
gösterenleri bunlar. Sahi söyleyin? Tespih tanesi sekülerdir. Dini alanın
dışında ve dinle ilişkisiz biri tarafından bir oyuncağa dönüştürülebilir hatta
maskülen-maçist tavrın aparatlarından biridir. Öte yandan üzüm tanesi ise
içerisinde taşıdığı kadim referanslarla çok daha mistik bir forma işaret
edebilir.
6.
Fatih Kalafat'ın Sompla Ka'nın 4. sayısında bir yazısı şiirinizdeki bu durumu
bir içinden çıkılamaz bir kafa karışıklığı olarak değil, bir "sürat
hâli" ya da "isimler galerisi" olarak tanımlıyor.
Burada açıkladığımı düşünüyorum. Benim için bu şiir
kitabında birbirine tezat bir sürü ismi sıralamak gibi bir estetik tercih yok.
Birbirine tezat gözüken unsurlardan oluşan ve kendisi zaten hem süratli hem de
alabildiğine ağır olan hayatın kırılarak sürekliliğine referans verdiğim
isimler bunlar.
7.
Buradan tekrar Sağcılık metaforuna dönecek olursak, Çün Dergisi'ndeki
röportajınızda (Ocak, 2014, S.1), "Sağcıyız çünkü hepimiz Acun Ilıcalı
izliyoruz" diyorsunuz. Buradan hareketle sağcılık bir belirlenmişlik
durumu mudur?
Bu noktada evet. Ancak belirlenmişlik insani
pratikten kavramlara değil, belirlenmiş kavramlardan insan pratiğe doğru bir
trafik oluşturuyor. Yani bir insan şu unsurları hayatında benimsemişse sağcı
olur gibi bir belirlenmişlik değil. Sağcılık şöyle bir şeydir (Örn; Acun Ilıcalı
izlemek, market yoğurdunun kanserojen etkisi bilinmesine rağmen yemeye devam
etmek vb.) ve sen bu alana ısrarla giriyor musun? Dolayısıyla böyle şematize
edildiğinde, politik sağ ve sol kavramlarının bağlamından koparıldığının
farkına varılacaktır.
8.
Özgeçmişinizde "sosyoloji ve kültürel incelemeler tahsil etti" deniliyor.
Kerterizi buradan alarak Türkiye'de son yıllardaki politik gelişmeleri
okuyabilir miyiz?
Elbette ki. Türkiye'de işi zorlaştıran unsur politik
özne tarif etme lüksü. Son yıllarda olup bitenlere yakından bakıldığında,
Sağcılık Şiirleri'nin özne-nesne dikatomisini reddeden ve griyi daha da tonlara
bölen tavrının aksine, özne-nesne ayrımının derinleştirildiği ve siyahla
beyazın köşelerine çekilerek, sosyo-kültürel referanslara dayanıp, siyasete
imkan tanımadığı bir ortam görülüyor. Böyle olunca, belirli ölçüde
rasyonel-teknik siyasetin değil, insanların hangi evde ve hangi kültüre doğmuş
olduklarının yegane referans olduğu bir durum karşımıza dikiliyor. Bu "biz
ve onları" derinleştiren bir şey. Derinleşmeye de devam edecek gibi
gözüküyor. Ancak burada fiiliyattan çok söylemlerin savaştığını belirtmek
lâzım. O nedenle "%50-%50" dikatomisi ile Sağcılık Şiirleri'nin
gündelik hayattaki karşılıkları mukayese edildiğinde Sağcılık Şiirleri daha
ağır basarken, %50-%50 ise daha çok politik karşılık buluyor. Bu noktada, sokak
hareketlerinden stadyumlardaki mobilizasyona kadar tüm bu unsurlar bir
söylemler savaşının alanı oluyorlar. Bir kulübün ya da bir taraftar grubunun
üyesi olmak bile böyle bir ideolojik blokun temsilcisi olmak anlamına geliyor
ve minör ve çoğul olanın ıskalanmasına referans veriyor. Bu aynı zamanda
çıldırtıcı bir pratik. Nitekim, ben de yüksek lisans tezimde bu meseleyi
inceliyorum 3 Temmuz'dan 17 Aralık'a kadar olan süreçte stadyumlarda politik
anlamda olup bitenler.
9.
Bir şiirinizde Şenol Güneş için "sağ kolum Albert Camus, Şenol
Güneş.." (s.70), kitabın sözlük kısmında da "Şenol Güneş: Türk
futbolunun Albert Camus'ü" (s.85) diyorsunuz. Bu isimleri şiire katmanızı
bu bağlamda düşünebilir miyiz?
Şenol Güneş için Türk Albert Camus diyorum. Albert
Camus bir eski kalecidir. Şenol Güneş ise 3 Temmuz sürecinde Türk futbolunun
Albert Camus'sü, âkil adamı, filozofu oldu. Futbol gibi iktidar ilişkilerinin en
sert düzeyde yaşandığı bir yerde böyle bir adamın filizlenebilmesi
harikulade birşey. Şiire bile yer bırakmayan, şiirin kendine ittirerek yer
açabildiği bir güzellik.
10. Tezde futbol taraftarlığın bir karşı
hegemonya girişimi olarak resmediyorsunuz. Bu görüşün kaynakları nelerdir?
Karşı hegemonya Gramsci'den alıntılayarak tezde
kullandığım bir kavram. Gramsci'nin muktedirin üretim araçları ve baskı
araçları haricinde ezilenlere ideolojisini üstyapıda kurduğu hegemonya
ilişkileri aracılığıyla ve rıza yaratarak kabul ettirdiğini vurgulamasına
dayanıyor. Ancak Gramsci, bunu işlevsel buluyor ve ezilen sınıfın hegemonyaya
karşı kendi hegemonyasını üretebileceğini belirtiyor. Bu anlamda hem kitle
kültürü hem de bir endüstri olarak hegemonya üretme aracı ve devletin kültürel
ideolojik aygıtı olan futbol ve futbol taraftarlığının (futbol alanında) böyle
bir karşı hegemonya üretmenin bir aracı olup olmayacağını tartışıyorum. 3
Temmuz'dan- 17 Aralık'a kadar olan süreci konu ediniyor ve taraftarların
stadyumlarda ve sokaklarda politik ve ideolojik mobilize olma biçimlerine
eğiliyor.
11.
Şiirde de bir karşı-hegemonya girişiminden bahsedilebilir mi?
Bilmiyorum ve ilgilenmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.