21 Mayıs 2014 Çarşamba

Cihat Duman: İlk Şiir Kitapları

Lucia Herrero- Tribes

















Sağcılık Şiirleri

Ufuk Akbal, neoepik şiirin parodisini yapıyor olabilir mi? Ufuk Akbal’ın şiirini tasnif ve tefrik edilmiş bir düzleme koymadan önce onu belirlemek lazım. Ufuk Akbal parçalı bir şiir yazıyor. Epik ya da lirik diye tasnif edemeyeceğimiz bir ara tür üzerinden melez bir yapı kuruyor. Şiiri, sosyolojik göstergelerle bir yandan Osman Konuk’a diğer yandan ironik ataklarla felsefenin kalbine sürüklüyor okuyucuyu. Fakat yargı cümlesini, dir, dır eklerini çok kullanmasıyla kendi şiirini aforizmaya çevirmekten de alamıyor kendini. Bazı şiirlerinin yarısının sonu dır’la bitiyor. Bu budur, şu şudur şeklinde.



“şairin anlattığı kadardır dünya, fazlası değil,
şairin gözü kem şahindir
kendine bulduğu kömür, çok zaman
başkalarının elmasından dökülen kindir” (s.37)

Akbal şiirinde şahıslar ve kurumlar çoğu zaman satirle, kısmen ironi ile parçalanır ve yeniden aslına aykırı biçimde dikilir. Bu yapboz şiirine hareket katar ve okuru diri tutar. Neşe vericidir.

“seni sevmiyorum ege aydan
çünkü seni doğuran annem değildir” (s.77)

“ben ıspanakta demir olduğu inancıyla
mhp’ye katılan genç kitleler bilirim.” (s.36)

Ispanak, demir, kas, Temel Reis, ülkücü reyizi, MHP. İmgenin parçalı yapısını ve dilde yer buluşunu algılıyor musunuz? Gösteren nasıl da öne atılıyor ve göstergeyi parçalıyor?


Deleuze’ün düşüncelerini açıklayabilmek için elimizde artık bir örnek daha var. Murat Belge’yi, Haydar Dümen’i, Posta Gazetesi’ni, İbrahim Tenekeci’yi, Latif Şener’i, Ege Aydan’ı, Bülent Parlak’ı, Benjamin’i, Foucault’yu aynı şiirde eritme cesareti işte buradan geliyor. Yukarıda bahsettiğim aslına aykırı dikiş olmasa, Ufuk Akbal basit bir paparazzi olarak tarihe düşülecekti.

Cihat Duman, Natama, S.6, Nisan 2014.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.