fesleğenler
sakin durdu.
ocağa çay koydu. döndü ve yansıttı; sakin durabiliyor olmanın da bir sanat
hâline getirilebileceğini. divana uzandı: "ufukçum baksana..böyle tavana
baka baka bir ömür tüketebilirim.." dedi. ilk anda bu hareketi bana çiğ
geldi. sigara içer misin? yok, içmem;
"şu
mustafa'da ne buluyorsun? geçen petshopun vitrinindeki hayvanlara bakıp,
"biz de aslında hapisiz" dedi. Ne çiğ, di mi? "Yo, ben aslında
mustafa'yı çok severim.."
Resim: Ali Elmacı |
iyi, peki. cam
içlerine fesleğenler koymuş. bu da sana yakışmıyor baksana. sen ömürboyu tavana
bakarsan o çiçekleri kim sulayacak? iki gün sonra salataya katarız olur biter.
sonuna dek öyle durmayacaklar ya. haklısın, aslında. florya-Bağlar dolmuşuna
biniyoruz. ağlaya ağlaya. dünya bizi bilmeyecek,burada öleceğiz-bu dolmuşta,
demiş. cidden öyle ölürüz. dünyanın umru olmaz. şunu uzatır mısın aslanım? peki
abi. kışın ortasında kendini silivri'de bir yazlığa kapa. öyle de ölürsün. ciddiyetsiz
baykuş. biraz tansiyonu düşmüş. ondan böyle diyormuş.
şimdi beynine
bol bol kan gitti. yüzü kıpkırmızı. vücud-u Beşer, fabrikaya benzer. dekart.
tavuskuşu
ahlâklı arkadaşım benim..
kalibresiz
o böyle
diyebilir. sen de öyle de. anlaşın. yokuşa sürmeyin bizi.
peki dedim,
ağladım. taşlığa oturdum. yeni yıkanmış. yaz. uzakta rüzgarın habis
uğultusu.
bu dedim, işte
bu. çocuklar uzak ülkelerde ilk kez mutlu otuzbir çektiler. papatya topladık meltem'le.
şehre indik.
ben-i şehre. cengiz gündoğdu'ya iki maltepe aldık.
meltem
ağlayarak anlattı: dün gitmiş internet kafeye. gaziymiş yazıştığı. em-es-ende.
adam çok ağır
cevap veriyormuşmuş. neden? parmaklarının üçü yokmuş. diğer eli bilekten allahlık.
her şey allahlık; herkes allahlık. geldik. biraz peynirle biraz çavdar yedik. yine
ağladık.
ekledi: ama
bilsen iddaa'da ne paralar kaldırdı. elal osssun...
bartın'da
kendini denize atan mustafa. pembe gözlü. parmakuçlarında kirli bir örümcek
gidip geliyor. en son sadık hidayet okumuş.
ben askerde
yeniharmana başlamıştım. meltem mentollü birşeyler içiyor. masaya iki vermut
geldi. ıııyyy! çok sert.
kalibresiz bir
ilişki bizi buralara getirdi. memnunduk ama di mi?
özcan'ın parmakları
topkapı'nın
dışından otobüse binip özcan ve uluğ ile buluşacağımız mekana gittim. kağıthane
deresinin içinde ufak bir mezarlık. günün anlam ve önemine eşlik eden bir hava.
bozbulanık, pis ve çamurlu. "emanet nerde?". özcan cebini gösterdi. hepimizin
içini daha da içe büken bir hüzünle ağlamaklıydık. bir makinenin silebileceği
anıları, düşleri, yaşanmışlıkları düşünüp düşünüp. özcan sol eliyle sağ
cebindeki torbayı çıkardı. içinde bir peçetenin içinde duran "günlerin bilfiil
tortusu" vardı. kağıthane'den uzak tepelere baktı. acı acı gülümsedi. uluğ
sağda solda kimsenin olup olmadığını yokladı. özcan'ı ve ağlamaklı hâlini
düşündüm. son fotoğrafında pembe bir gömlekle ve bordo bir kravatla şu başına
gelen olayı hiç çağrıştırmayacak bir iş yapıyor gibiydi halbuki. sac makinesine
parmaklarını kaptıracağı kimin aklına gelirdi?
ama sonra
öğrendik: makineden parmaklarını çekip arkadaşlarına döndüğünde ortalık kan
gölüymüş. ve çığlık-koşuşturma-hır gür kara şenliğine dönmüş, her şey. anılar
bir sistemin makinelerine gömülüyor. uluğ "çevrede kimse yok" diyor.
ne bir bekçi ne bir ziyaretçi. uluğ elindeki kepçeyle hızlı hızlı toprağı
kazıyor. iki bakımsız mezar arasında yazın eminiz otların bürüyeceği (sapsarı
ve çirkin otların) bir ufak aralığa "emanetleri" gömüyoruz. elimizle
çamurlu toprağın üstüne baskı yapıp, organsızlaşma operasyonumuzu nihayete
erdiriyoruz. peki ya bize ne oluyor? bu işin faili dururken. özcan'a
bakamıyorum. uzak akşamları düşünüyor. her girip çıktığı şehrin akşam
ışıklarını bir kez daha özlediğini duymamıza elveren gözleri ile toprağa
bakıyor. uluğ ile birbirimize bakamıyoruz. sağ elinin eksikliğine bakıyoruz.
acı acı gülümsüyor yeniden. bir sigara yakıyor.
kendimize bir
nebze olsun gelip, bir dolmuşa atlıyoruz ve kağıthane'nin günün anlam ve
önemine uyacak batak birahanelerinden birine oturuyoruz. birimiz gözünü camdan
sanayi sitesinin keşmekeşine yöneltse diğerlerimiz masa altından parmaklarını
kontrol ediyor. usul usul akşam oluyor.
Afro Dergi 2. Sayı, Şubat 2015'te yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.