14 Haziran 2015 Pazar

Üç Minör Öykü

fesleğenler

sakin durdu. ocağa çay koydu. döndü ve yansıttı; sakin durabiliyor olmanın da bir sanat hâline getirilebileceğini. divana uzandı: "ufukçum baksana..böyle tavana baka baka bir ömür tüketebilirim.." dedi. ilk anda bu hareketi bana çiğ geldi. sigara içer misin? yok, içmem;
"şu mustafa'da ne buluyorsun? geçen petshopun vitrinindeki hayvanlara bakıp, "biz de aslında hapisiz" dedi. Ne çiğ, di mi? "Yo, ben aslında mustafa'yı çok severim.."

Resim: Ali Elmacı
iyi, peki. cam içlerine fesleğenler koymuş. bu da sana yakışmıyor baksana. sen ömürboyu tavana bakarsan o çiçekleri kim sulayacak? iki gün sonra salataya katarız olur biter. sonuna dek öyle durmayacaklar ya. haklısın, aslında. florya-Bağlar dolmuşuna biniyoruz. ağlaya ağlaya. dünya bizi bilmeyecek,burada öleceğiz-bu dolmuşta, demiş. cidden öyle ölürüz. dünyanın umru olmaz. şunu uzatır mısın aslanım? peki abi. kışın ortasında kendini silivri'de bir yazlığa kapa. öyle de ölürsün. ciddiyetsiz baykuş. biraz tansiyonu düşmüş. ondan böyle diyormuş.

şimdi beynine bol bol kan gitti. yüzü kıpkırmızı. vücud-u Beşer, fabrikaya benzer. dekart.

tavuskuşu ahlâklı arkadaşım benim..



kalibresiz

o böyle diyebilir. sen de öyle de. anlaşın. yokuşa sürmeyin bizi.

peki dedim, ağladım. taşlığa oturdum. yeni yıkanmış. yaz. uzakta rüzgarın habis uğultusu. 
bu dedim, işte bu. çocuklar uzak ülkelerde ilk kez mutlu otuzbir çektiler. papatya topladık meltem'le.

şehre indik. ben-i şehre. cengiz gündoğdu'ya iki maltepe aldık.

meltem ağlayarak anlattı: dün gitmiş internet kafeye. gaziymiş yazıştığı. em-es-ende.
adam çok ağır cevap veriyormuşmuş. neden? parmaklarının üçü yokmuş. diğer eli bilekten allahlık. her şey allahlık; herkes allahlık. geldik. biraz peynirle biraz çavdar yedik. yine ağladık.
ekledi: ama bilsen iddaa'da ne paralar kaldırdı. elal osssun...

bartın'da kendini denize atan mustafa. pembe gözlü. parmakuçlarında kirli bir örümcek gidip geliyor. en son sadık hidayet okumuş.

ben askerde yeniharmana başlamıştım. meltem mentollü birşeyler içiyor. masaya iki vermut geldi. ıııyyy! çok sert.

kalibresiz bir ilişki bizi buralara getirdi. memnunduk ama di mi?


özcan'ın parmakları

topkapı'nın dışından otobüse binip özcan ve uluğ ile buluşacağımız mekana gittim. kağıthane deresinin içinde ufak bir mezarlık. günün anlam ve önemine eşlik eden bir hava. bozbulanık, pis ve çamurlu. "emanet nerde?". özcan cebini gösterdi. hepimizin içini daha da içe büken bir hüzünle ağlamaklıydık. bir makinenin silebileceği anıları, düşleri, yaşanmışlıkları düşünüp düşünüp. özcan sol eliyle sağ cebindeki torbayı çıkardı. içinde bir peçetenin içinde duran "günlerin bilfiil tortusu" vardı. kağıthane'den uzak tepelere baktı. acı acı gülümsedi. uluğ sağda solda kimsenin olup olmadığını yokladı. özcan'ı ve ağlamaklı hâlini düşündüm. son fotoğrafında pembe bir gömlekle ve bordo bir kravatla şu başına gelen olayı hiç çağrıştırmayacak bir iş yapıyor gibiydi halbuki. sac makinesine parmaklarını kaptıracağı kimin aklına gelirdi?

ama sonra öğrendik: makineden parmaklarını çekip arkadaşlarına döndüğünde ortalık kan gölüymüş. ve çığlık-koşuşturma-hır gür kara şenliğine dönmüş, her şey. anılar bir sistemin makinelerine gömülüyor. uluğ "çevrede kimse yok" diyor. ne bir bekçi ne bir ziyaretçi. uluğ elindeki kepçeyle hızlı hızlı toprağı kazıyor. iki bakımsız mezar arasında yazın eminiz otların bürüyeceği (sapsarı ve çirkin otların) bir ufak aralığa "emanetleri" gömüyoruz. elimizle çamurlu toprağın üstüne baskı yapıp, organsızlaşma operasyonumuzu nihayete erdiriyoruz. peki ya bize ne oluyor? bu işin faili dururken. özcan'a bakamıyorum. uzak akşamları düşünüyor. her girip çıktığı şehrin akşam ışıklarını bir kez daha özlediğini duymamıza elveren gözleri ile toprağa bakıyor. uluğ ile birbirimize bakamıyoruz. sağ elinin eksikliğine bakıyoruz. acı acı gülümsüyor yeniden. bir sigara yakıyor.

kendimize bir nebze olsun gelip, bir dolmuşa atlıyoruz ve kağıthane'nin günün anlam ve önemine uyacak batak birahanelerinden birine oturuyoruz. birimiz gözünü camdan sanayi sitesinin keşmekeşine yöneltse diğerlerimiz masa altından parmaklarını kontrol ediyor. usul usul akşam oluyor.

Afro Dergi 2. Sayı, Şubat 2015'te yayınlandı.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.