6 Ekim 2015 Salı

Ahmet Sayan: Ahali!!!

Estetiğin, gülmenin hatta mizahın sınırları tarafınızca çizilmişken, bu kalıplarla gülmek zorlaşırsa yaşamınızda tam da o anda sizin için çıkıverir karşınıza ebedi dost. Kendi yeni çağınızı kurarken,kahkaha attırır atlatamadığınız erinlik ve ergenlik bunalımlarınıza…Kurtuluverirsin farkındalıkla çöküntülerinden asi gençlik fukarası cümlelerden sayesinde ebedi dostun…Bu kadar etkisi üzerime sinmişken birde o ilk gün yiyiverseydim şu dayağını belki daha fazla olurdu üstümde kerameti. Hatta okkalı bir dayakla ona benzemekle kalmaz, onun gibi elim kalem tutardı…

Toygun Orbay
      Biliyorum ki her tanışma şerefine nail insan, ona benzer onun gibi davranır, onun gibi şaka yapar, onun gibi güler… Mesela 102.8 frekansı ayarlıdır cızırtılı manuel radyolarında. Dijital walkmana kroşelerle girişir Yekö nün filipis marka walkman ine üstadın yaptığı gibi… Hayatı manuel yaşayıp sahte dijital tavırları sillesiyle alt ediverir bu adam mizahçılığıyla… O yüzden bağırır bir anda sessizliğin ortasında “Ahmet cim Uğur Dershanesine mi gideceksin” ya da “Kobe Ayakkabısı mı alacaksın” he bir de en çok ona gülerim “Emre Kınay mı iyi tiyatrocu Ahöcüğüm” vb…

        Size yaptığı gibi bize de güzel zekâsından damıttığı mizahı aktardı sur içinin dahi çocuğu... Baktığında onun gibi hayatla dalga geçip en derin travmalarınla dalga geçebiliyor, küfrü süzmeden edebilip birde üstüne kahkahanın dibini buluyorsan, çok geçmiş olsun hacı abiler Ufö nün sofrasındasınız artık. Böyle tatlı zoka da herkese nasip olmaz diye düşünüp kendini kaptırıyor, yeni tanıştığın 3.kişilerle alay edebiliyorsan hak ettin demektir dürümüne tat verebilmek için elini vücudunun çeşitli yerlerine süren çapadaki amcanın tanesini 2 liradan sattığı dürümünden yemeyi ve de REDİ NEJHORSE’ un oğlunu tanıyan börekçinin böreğini. Bonkördür vesselam hakkını da yiyemem paradan da kaçmazdık ama ben en çok ucuz dükkânlarda yaşadım hazzın doruğunu. Silueti bozan gökdelenlere değil, çapraşık dar sokaklara, bayrak gibi kırmızı iç çamaşırı asılan balkonlara manzaralıydı bizim mekânlarımız… Yahut alegorik bir mekânın dipçağzında tek masa ve sandalye atılmış bir büfecinin dükkanında demlenirken bulurduk huzuru. Yan tarafa bakıp çaya da “babam 3 lira verilir mi” diyerek 75 kuruşa soğuk, bayat ama leziz bir büfeci çayı içmekte cabası… Sonra gönülden gönüle bir kahkaha ile sağdan geçen hanımefendiye atılan laf telepatik usulle… Mallı Süzmenin de adabını öğretir naifliğiyle. Önce yanından geçecek mallı, sonra gülünerek söylenecek fantazyalar… Kendi dilini yaratarak… Hayalini kurarak… Yaşar gibi ya da yaşamaya hazır  “dimdik“ bir erkek figürü misali…

        İşte size sunuyor üstadım az parayla günümüzde yaşanılası çok zor lüks ve deruni mutluluğu… Kerametinden nasiplenmediysen yaşamından feyz al bu örnekteki gibi…

         Elbette bu hazırbulunuşluk düzeyi kusursuz zekânın müsebbibini unutmak olmaz. Ellerinden öpülesi bol börekli çörekli leziz tatların teyzesi Mualla teyzecim tadacağız çatalsız bıçaksız, ellerimizle nasıl olsa yine haberin ola.

    Son sözüm de Müstakbel eşin Arzu Akbal hanımefendiyedir… Ona hürmetlerimi sunarken söylemeden edemeyeceğim. Yasemini gördüm dün çok çirkin olmuş Arzucuğum!

28 Kasım 2013, e-mail.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.