9 Mayıs 2019 Perşembe

Birkaç Rüya Kaydı...


#Rüya 1 (24 Aralık 2016 Gecesi)
Aydınlık bir sonbahar ya da kış öğleni. Gecekondulara bakan bir tepede, yaprakları iyice azalmış bir ağacın altındaki tahta masalara oturmuşuz. Ağaca rengarenk çaputlar bağlanmış. Çevredekiler (belki biz) çaput bağlamaya devam ediyoruz. Şair Levent Yılmaz var. Rakı ya da çay içiliyor. Üşümüyoruz, onu hissediyorum. Diğer simaları tanımıyorum. Bir tek, aynı katı paylaştığımız hukuk bürosunda çalışan kızıl saçlı Emine. O da orada. Levent Yılmaz'la şiir ya da tez konuşuyoruz. Emin değilim. Emine konuşuyor mu, ondan da.

Derken, bir otobüs yolculuğuna başlıyoruz. Aydınlıkken başlıyor ve gece devam ediyor. Bahçeli evlerin olduğu, müreffeh orta-üst sınıf semtlerinin içinden geçiyoruz. Tek tük köpek gezdiren kadınlar. Yürüyüş yapan orta yaşlı erkekler. Bahçeler hâla rengarenk. Ankara'ya, Bursa'nın tepelerine benzeyen  bir semt. Bu semt dünyanın her neresindeyse adı Bahçelievler. Otobüs yolculuğu huzur veriyor.

Otobüs, bildiğimiz bir otobüsün iç mekanına sahip değil. İçinde bir asma kat ofisi var. Beyaz ışıklandırılmış. Camla çevrelenmiş. Dershane odası gibi. Sigara içiliyor. Kimi ayakta kimi oturan yüzleri belirsiz insanlar. Levent Yılmaz'ın sırtı dönük, ofisin ortasında tutamağa yapışmış; yüzünü göremiyoruz. Ses tonu çocukluğunun Ankara'sına bir yolculuk yapıyor gibi gevşemiş. Bir şeyler anlatıyor.. Dinliyorum, mahcup bir dikkatle. Sabah sükûnetle kalkıyorum. 

Alison Moritsugu

#Rüya 1,5 (Aralık sonu, Ocak Başı bir gece)

Firmadan Pakistanlı arkadaş Rızwan'la Vietnam ya da Malezya'da bir plastik makineleri fuarına gitmişiz. Kireç badanalı, ferahlatıcı derecede beyaz evlerin avlularına çıkan koridorlarda yürüyoruz. Üzerimizde Asya güneşi. Rüyanın gerisini hatırlamıyorum. Dolu bir sidik torbası, yüksek tansiyon ve ama tuhaf bir ferahlık hissi ile uyandım.


#Rüya 2 (21 Şubat 2017 Gecesi)

gündüz internet sitelerinde rastgeldiğim haberlerin etkisinde gördüm bu rüyayı, eminim. birincisi; reina saldırganının kaldığı evdeki mısırlı kadına dair. kadın görende şehvet uyandırıyor. yazışmalarda, işidlilerin toplu seks isteğini kabul ettiğini okuyorum, bingo. ikincisi ise ırak ve suriye'de işidlilerin seks kölesi kadınları (aralarında sünniler de var) esir ettikleri mekanları görüyorum. kusma hissiyle dolup taşmıyorum. kanıksamışım. benim yerime rüyam kusuyor:

Şöyle ki,
Şehremini'de hep önünden geçtiğim, belki en fazla bir kez alışveriş yaptığım bir piliç çevirmeci var. ya bu dükkan ya da bunun yanındaki dükkan ikinci okuduğum haberdeki izbeliği yansıtıyor. dükkan ziyarete açık. bir esirhane gibi. işidlilerin olabilir, burası. ancak içeri girince, işidlilerin tutulduğu, darp edildiği ve halka izletildiği bir yer olduğunu görüyorum. duvarlarda kanlar var. içerisinin kokusunu merak ediyorum ama alamıyorum. çok uzun kalmanın tekinsiz olduğunu düşünüp, geri çıkıyorum. 

#Rüya 3 (23 Şubat 2017 Gecesi)

eski okulum yedikule lisesi. mimarisi tepeden tırnağa değişmiş. dairesel bir bina olmuş. koridorlarda sürekli dairesel hareketler tekrarlayarak, binanın diğer cephesine geçiyoruz. erkek grubu olarak volta atıyoruz. eski voltalardaki gibi ama bir şeyler eksik; büyümüşüz. bol floresanlı, çıldırtıcı lise ışığı altında, büyümüşüz. sınıflardan bazılarında liseden sonra hiç konuşmadığımız koca dudaklı ve sinsi sertaç'ı görüyorum. kimlerle birlikte katıldığımı bilmediğim derste, lümpen şahıs kamuran şenol, hoca konumunda, "13. dünya savaşındayız" diyor, ya da "13.sünü idrak ettiğimiz şu günlerde de" olabilir.. uykuda dahi 3.'sünden sonrasını takip edemediğimi ve bu işte bir saçmalık olduğunu fark ediyorum. ama teslim olmuşum. küçük üçgen flamalarda, efes pilsen'in bu derslerin sponsoru olduğu belirtilmiş.

sair zamandan daha erekte bir penis ve işeme isteğiyle uyandım.

Andy Rudak

 
#Rüya 4 (Mart'ın ilk haftası)
Sıvaları dökülmüş, metruk bir hanın denize bakan vişne çürüğü koridorlarında ilerliyorum. Yürüdüğüm yer, kışın kaderine terk edilen sayfiye apartmanlarına benziyor. Bir yandan kesinlikle yürüyorum ancak kaydettiğim hız adımlarımdan kaynaklı olamaz. Bir aracın içerisinde olabilirim ama bunu da söyleyemiyorum. Sağımda, fırtına ve yağmur içerisinde Körfez'in yükselen ve yeniden gri-siyah sulara inen beyaz dalgalarını görüyorum. İç ürperten bu manzarayı iki yerden hatırlıyorum. Birincisi, Ankara ya da feribotun çalışmadığı Bursa yolculuklarında sağımda kalan İzmit körfezi'nin hiç güneşli görmediğim manzarası. İkincisi ise Erdek yolculuklarında sağımızda bize eşlik eden Bandırma Körfezi. Bandırma Körfezi bitmeden yaz gelmiyor. Belki, biraz da Şile'deki dalgakıranın dışı.  Koridorlarında yürüdüğüm vişne çürüğü han denize daha yakınken, tepeye doğru yükseliyor. Manzara uzaklaşıyor. Birden siyah-gri suların arasında beyaz balinalar ve orkaların başlarını çıkarttıklarını, zıpladıklarını ve yeniden suya daldıklarını görüyorum. Hanın koridoru tamamlanıyor mu? Çok korkuyor muyum? Uyanıyorum...

#Rüya 5 (Mart'ın ikinci haftası)
Öncelik sırasını hatırlamıyorum. Yanımda şahsen tanıdığım kimse yok. Simalar, dizilerden apartılmış sıradan ve bol sakallı karanlık tipler. Birisi ile kader ortaklığımız var. Onu daha iyi ve sıcak buluyorum. Rüyanın suç ortağı da o, aslında. Tayland'da ya da Vietnam'da bir gece kulübündeyiz. Sahnede bol terli ve çekik gözlü kadınların yanında Kuzey Avrupalı kadınlar da var. Hangisi müşteri hangisi çalışan anlamıyorum, elimde daha önemli bir iş var. Erkek kalabalığı, hazirûn bizimle bir havadis paylaşıyor. İstanbul'da satılan uyuşturucunun birim fiyatı yeniden belirlendiği gibi, gece kulüplerinin mafya arasındaki parselizasyonu da elden geçirilmiş. O anda, tüm gövdemle (evet, rüyanın içi olduğunca dışı da var, bir ayak hep rüyanın dışına basıyor), orada olmamam gerektiğini, bu bilginin maruz müşahidi olduktan sonra hayatta çok kalamayacağımı düşünüyorum. Takip eden sahnede Beyazıt, Eminönü ya da Nuruosmaniye'de bir han odasındayız. Güneydoğu Asya'dan İstanbul'a gelen tebligat ilgililere tebliğ ediliyor. Tansiyon yüksek, çatışma çıkacağı kesin. Bir sonraki sahnede gece 10 civarı Millet caddesinde, tramvay hattının ortasındayım. Sokak lambaları loşluğu yaramıyor. Karşımızda tanklar. Önlerine geleni tarıyorlar. Bazılarını ezmeye çalışıyor ve başarıyorlar da. Tankların içindeki askerler caddedekilere yeni uyuşturucu regülasyonunu duyuruyorlar. Ancak, asker tarafsız değil, mafyanın kurallarını tebliğ ediyor. Peyzajın arasında gizleniyorum. Kendimi tramvay yolunun bir sağına, bir soluna atıyorum. Tanklardan inen askerler sokaktakilere ateş açmaya devam ediyor. Benimle birlikte olan ve sağa sola kaçışanlar da, mafyanın yeni yasasını kabul etmeyen eski düzen artıkları. Korkuyla uyanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.