15 Ekim 2019 Salı

Bugünden Bakınca "2010'lar Türk Şiir Hesabı" Hakkında Mülahazalar


"2010'lar Türk Şiiri Vakası" da diyebiliriz, bu minvalde geride bıraktığımız yılın yaz aylarında twitter'da zuhur eden hesabın etkisini ve arkasındaki eli, yarattığı tartışmalar ışığında incelemeyi deneyeceğim. Hesabın bio'suna baktığımızda "poetik bir çerçeve" çizmekten öte bir güncel haber deposu olma, hatta magazinselleşme arzusunun beyan edildiğini gördük. Dolayısıyla, magazin yapmayı eleştiri konusu edemeyiz. Ancak, bio'da yer verilen ikinci iddia yani poetik nabzın tutulmasına ilişkin bir eleştirinin meşalesini, hesabın "kurucu babalar" argümanı üzerinden yakabiliriz. 2010 şairlerinin tepkisini çekmeye başladığı yer de burasıydı zaten. Kurucu babalar olarak hesap tarafından işaret edilen isimlerden Ahmet Güntan, Enis Akın, Osman Özbahçe, Ömer Şişman, İbrahim Tenekeci, Hakan Arslanbenzer, Ah Muhsin Ünlü, Osman Çakmakçı ve Osman Konuk'u hatırlıyorum. Burada kurucu baba tabiri neden tercih edilmişti? Bu isimleri 2010 kuşağı ile bitiştiren neydi? Poetik bir etki alanı yaratmaları, şairlerin gelişimine katkıda bulunmaları, mahfil oluşturmaları mıydı kasıt, yoksa daha dar bir tanımla 2010 şairlerinin kitaplarının yayımlanmasına, şiirlerinin dergilerde yer almasına ilişkin karar verici konumlarına mı atıfta bulunulmuştu? Örneğin; söz konusu Güntan, Şişman, Tenekeci, Arslanbenzer, Akın vs. ise ilk ve ikinci kategorilerin aynı anda geçerli olduğunu kabul edebiliriz. Ancak Osman Konuk, Ah Muhsin Ünlü gibi isimlere sıra geldiğinde aynı berraklıkla hareket edemeyiz. İkisinde de dolaylı bir etki söz konusu, elbette. Ancak kolektif ve kuşatıcı değil, önceki kuşaklardan tevarüs edilerek cılızlaşan, tercih konusu olan bir etkiden bahsedebiliriz. Her halükarda, kurucu baba tercihinin spekülatif ve üzerinde kolaylıkla mutabık kalınamayacak isimlerden oluştuğu ve bu kavramla 2010'lar kuşağının yöneliminin uyuşmadığı açıktır.

Tam da burada hesabın bio'suna geri dönüyorum. Bana kalırsa asıl gaye, 2010'ların kurucu babalarını poetik anlamda işaret etmekten çok, argümanın magazinsel anlamda koleksiyon  değeriydi. Aslında hesap sahipleri için önemli olan hangi şairin 2010'lar üzerinde ne düzeyde etki oluşturduğu değildir, kendi zihinlerindeki karmaşayı kadraja almak ve koleksiyonlaştırmak istemektedirler. Bu nedenle, birbirine benzemezleri poetik olanla değil magazinsel olanla teyellemekte ve bu sayede bir 2010'lar yekûnuna varmayı arzulamaktadırlar. Henüz 2000'ler kuşağı ile sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği ve müstakiliyeti tartışılan bu kuşağa baba atayan argümanlar, kuşak içre şairleri öfkelendirmiş ve hak gaspı suçlamalarına kapı aralamıştır. Nitekim, en başta "kurucu baba" tabirine Ümit Güçlü, Mikail Söylemez, Murat Çelik gibi isimlerden kuvvetli itirazlar gelmiş ve bu kuşağın "babasızlığının" onun karakteristik özelliklerinden biri olduğuna işaret edilmişti.

Diğer yandan, bu aynı zamanda 2010'lar kuşağı şairlerinin kim olduğunu da bilinçli şekilde sorunsallaştıran bir tercihti. 2010'larda şiir yazmayı sürdüren mi, 2010'larda şiire başlayan mı? 1990'dan önce ya da sonra doğanlar mı? Hesabın sürekli referans verdiği ve bir ara takipçilerini bezdirdiği "koleksiyonun" nadide parçalarına baktığımızda; Nilgün Emre, Eray Sarıçam, Mustafa Nurullah Celep, Kaan Eminoğlu, İlker Şaguj, İnanç Avadit, Mikail Söylemez, Enes Malikoğlu gibi isimlerin görsellerini ve mesajlarını görüyorduk ki - bu da, "birbirine benzemezlerden" oluşan bir koleksiyon politikasının burada da sürdüğünü gösteriyordu. İkinci Yeni birbirinden uzakta ancak aynı poetik yönelimin etrafında kümelenmiş şairler tarafından başlatılırken, burada dijital dünya sayesinde birbirinin burnunun dibinde ancak birbirine benzemeyen aktörlerin gözümüze sokulmasının maruz müşahidi edildik. Elbette, bazı isimler bir "humour"un köpürtülmesi için kullanılırken, bazılarının argüman değeri taşıyan cümlelerine yer veriliyor ve son tahlilde hepsi 2010'lar bohçasının içerisine tıkıştırılıyordu. Bu faslı kapatırken, hesap 2010'ların fikir babalarını ve bir şekilde 2010'lar denilen periyoda giren şairlerin kimler olduğu konusunu daha da bulanıklaştırmış ve elde sadece magazinsel olan kalmıştır, diyebiliriz.

Buna karşılık, hesabın dolaylı da olsa bazı müspet çıktıları olduğunu kabul edebiliyoruz: Murat Çelik'in hesabın kafa karışıklığına itiraz niteliğindeki yazısı ile Ümit Güçlü'nün bu itirazı teorik bir çerçeveye oturtmak istediği ancak devamı gelmeyen yazılarını analım. Kadir Sevinç'in Poespektüs'ün ilk sayısında kaleme aldığı ve sonunda 2010'lar Türk Şiiri hesabının Kanon 2010'u çıkaran kadrolar tarafından yönetildiği argümanıyla tamamlanan yazısı ise sadece bu ilişkiye odaklanmayıp, "kurucu baba" argümanına başvuran bir hesap ile kurucu baba iddiasını reddeden bir dergi manifestosunun tutarsızlığına işaret ediyordu. 

Ha bir de hesabın meşhur Heves Dergisi'nin kapanışını 2010 kuşağı için milat olarak işaret etmesi ve buradan hareketle bir tartışmayı canlandırmasını da müspet dairede sayabiliriz. Yine hesaptaki yüksek katılımlı anketlerin ise heyecan uyandırıcı ancak amaçtan sapan girişimler olduğunu belirtebiliriz. Burada daha ziyade yumurtaları birbirine tokuşturmaca mantığı hakimdi. Ancak gelecek vaat eden eleştirmenleri, ilk kitabı dört gözle beklenen 2010 şairini soruşturmaya açtıkları anketleri başarılı bulduğumu söylemeliyim. Bunlar yine de, hesabın çok sevdiği bir kelime ile göz doldurucu "verimler" olarak nitelendirilemez.

Burada daha berrak bir hükme varabilmek için hesabın kimliğine ilişkin mülahazaları derinleştirmeye ihtiyaç duyuyoruz. Gerçekten de, hesabın sahibine dair birçok söylentinin hızla dolaşıma girdiğinin hatta hesap sahibini bulma girişimlerinin dostlar arası kavgalara ve bilişim merheminden medet ummaya kadar uzandığının bizatihi tanığıyım. Bu süreçte bir grup şair, bir persona avının öznelerine dönüşmüştü, ne yazık ki. Şüphesiz, şahsımdan Enes Malikoğlu ve Neo-Karşılıksız İyilikçiler'e, Tezgah ekibinden Kanon 2010'culara, Tugay Kaban'dan Mustafa Nurullah Celep'e, Fayrapçılardan Kozacılara kadar geniş bir yelpazede söylem ve üslubun yer yer yakınlaşıp uzaklaştığı, şüphenin yer yer çok güçlenip cılızlaştığı tahminlerle karşılaştık. Kâh hesabın ilk kez Enis Akın ve Natama tarafından #ff'lenmesi kâh zorlu bir twitter personası olan Arslanbenzer ile hesabın flörtleşmeleri bahisleri yükseltti. Bununla birlikte, hesabın kapanır ayak yaptığı propagandayı takiben çok yakın bir isim tercihiyle ortaya çıkan Kanon 2010 dergisi şüphe bulutlarını en güçlü şekilde üstüne çekti. 2010'lar Türk Şiiri hesabıyla, dergi hesabı arasındaki sempatik alışveriş gözlerimin önünde canlanıyor. Ancak elbette, bu "Kanon 2010 = 2010'lar Türk Şiiri hesabı" sonucuna götürmez bizi. 

Yoksa götürür mü? Hesap sahiplerinin mutlak reddiyesine karşın hala bu minvalde hareket etmek ortamı bezdirecektir. Ayrıca, Kanon 2010'un yayın politikasına baktığımızda hesaba hakim olan humour'un ve kıvraklığın tam aksi istikamette bir poetik tıkanıklık gördük. Bu nedenle, benim bir tahmin hakkım varsa, o da Kanon 2010'un oluşum aşamasında faal olup, bağımsız bir şekilde bu oyunu kurgulayan ve sonrasında dergiden ayrılan bir odaktan yana olacaktır. Bu odak bir ya da birkaç kişiden oluşabilir. Nitekim, hesabın birden fazla kişice yönetildiği hissiyatı, barındırdığı çoklu dil ve bazen alçalıp yükselen bazense tamamen ve bilinçli bir şekilde ortadan kaldırılan humour'undan ileri gelmekteydi. İnanç Avadit'in Enis Batur'la ilgili cümlesi, Nurullah Celep'in boğazlı kazaklı pozları, Cemal Kafadar'a başvurdukları twit, Küçük İskender'e izafe edilen veciz ifade ya da Nilgün Emre'nin şiirlerine dönük eleştirilere siteminin birden fazla kez tweet'leştirilmesi bu bilinçli tercihin örnekleriydi.

Son söz olarak; 2010'lar kuşağı, gerek şiir içinde gerekse dışında hiçbir kuşakta görülmemiş düzeyde "dijital medya" ile iç içe olma imkanına sahip oldu. 2010'lar Türk şiiri hesabını yöneten kadrolar bu dili iyi konuşuyor, enstrümanlarını iyi yönetiyorlardı. Dinamik ve provokatiftiler. Ancak, son tahlilde, bizi ilgilendirdiği yönü itibariyle 2010'larda şiirin ne olduğuna dair bir şey bırakmışa benzemiyorlar. Çünkü bunu hiç tercih etmemişlerdi. Onlar dijital haberciliğin örneklerini, 2010'lar Türk şiiri gibi konsolide bir kamuoyunda konuşturmak istediler. Bu yanıyla, 2010'lar Türk şiirine dair poetik değeri olan bir söz eylemekte değil belki ama magazincilikte muvaffak oldular. Haberleştirme hızları kıskandıracak düzeydeydi. Ancak, bu aynı zamanda onların kimliklerine dair tartışmaları da anlamsız kılan bir eğilimdi. Gerçek kişiler tarafından yönetilen hesaplarda yazılanları haberleştirirken belki hiç olmadılar, belki tamamen yapay zeka tarafından yönetilen bir hesap birkaç ay boyunca Türk şiir gündemini meşgul etti.  Aslında bu da neden sadece tekil bir merakın konusu olmaya mahkum olduklarını göstermiyor mu?   

Kaygusuz 7, 2019.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.