Ahi loncalarının hiç de devamı olmayan, bir hayli kapitalist ve modern, bir hayli rasyonel, Türk-İslam sentezine uygun Hocaefendi'nin dershanesine başladım o yaz. Yarı korkuyla. Gizem dediğimiz şey vardı bir yandan, zehir hafiyelik de. Ey benim nazlı laikçim. Velhasıl, merakla korku aynı kozada döllediler birbirlerini. Bir dönem öyle geçti.Yarış atları foto finişlere öyle girdi. Gidenler namazlara gittiler, iftarlara, halı saha maçlarına..dileyen dilediğine gitti. Ön yargıların kimi yıkıldı (kimi zehir hafiye laikçi tasavvurlar alt üst oldu) bazı bazı da yeni yargılar inşa oldu. Sonra başka güzel insanlar tanıdım, cemaatten. Kentli orta sınıf insanı ya da orta ve yüksek burjuvazinin "oh be" dediği 28 Şubat'ın hangi insanların yaşamını alabildiğini zorlaştırdığını gördüm."Empati" nedir, onu bildim. Türbanın D vitaminini engellediğini yazan gazeteler gördüm (Cumhuriyet)..Sultanahmet'te ilk nargilemi içtim. Adaçayına burda alıştım. Ön sıralarda otururdu, iri yarı gözlüklü çocuk. Hâl ve gidişat sıfır bir tip. Nasıl da bilirdim, uzun bir dostluğa tesbih çekeceğimizi. Kadınlardan, tramvaylardan, Beyazıt'taki bininci seferini yapan yağda pişmiş midye ekmeklerden konuştuk. O hep Yusufpaşa'da indi. AKbil'i ile İstanbul'un daha uzak köşelerine..
"Memed" diye bir ses..Biz Alman pornosunun tarihini yazdık konuşarak bir gece yataklarda. Feci içmiştik. El fenerleriyle tavanları aydınlattık. Ağladık mıydı? Konuştuk, ilintisizliğinden olanların, olacakların..
Bakarsınız gelecek haftalarda Bursa'ya gelir Mehmet..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.