11 Mart 2007 Pazar

Kesmeşeker; Kesme be Şekerim!

Gayet keyfi bir yazı olacak bu: ben Kadıköy'lü değilim (duyabileceğim en büyük gururlardan biri ile söylüyorum, ne yazık ki), vapurlar bana sadece büyük bir keder ve iç sıkıntısı verir, Barlar sokağından hazzetmem, tek tük kafelerinde de kırgınlıklarım vardır.. Balık ve Baharat Pazarının da çok daha iyisini İstanbul'un başka semtlerinde bulabilirsiniz. Ayrıca 
çevre semtlerin panki,janki,hippi tiplerinin çekim yeri olmasından da yana ayrı bir sıkıntı kaplar içimi. Nedir Akmar nedir Sahaflar nedir Süreyya, Rex, Caddebostan Plajı? Başkalarının anılarına müthiş saygılıyım elbet - hem zaten ırzına geçtiğim kendi anılarım.
Selami Öztürk'ten de CHP'den de hazzettiğim çok su götürür zaten.
Bazı bıdık poplinlerin yaptığı gibi de "ben Beyoğlucuyum" diye de yumurtlamam. Çünkü değilim.
Ama hiç mi bir göndergeler bütünümden payına düşeni almaz bu semt diye sorarsanız, yazının başındaki kararlılıkla size "hayır" diyemeyeceğimdir artık. Hele ki bu yazının kaleme alınmasının başlıca nedeni düşünüldüğünde.. Ha, Kent FM'deki "Kaybedenler Kulübü"nü de hiç sevmem. Kadıköy'ün kızlarını hiç sevmem. Kadıköy'ün entellerini hiç sevmem. Kapalı mekanlara serilip bira içenleri ise çoktan Ergun Hiçyılmazvari gönlümün çarmıhına germişimdir.
Ya onlar?

Yalnız dönülen akşam odalarının, ağzına dek dolu kül tablalarının, diş tırnak artırımı kasetlerin, sivilcelerin, çekingenliklerin, kısacası "her şeyi içinde kalmışların" müziğini yapmıştır Kesme Şeker. Cenk Taner, bütün bu tatsızlığın tadını, tadından yenmez, yenemez ironinin biri ile harmanlamıştır çoktan. Herkes kendi payına düşeni alıp yağmalayabilir mi Kesmeşeker'in müziğini. "Açık Yapıt" (Eco), "Perspektif" (Nietzsche)", "Yorum" (Heidegger),
"Dilin Böceklenişi" (Wittgenstein), Derrida ya da Ricoeur diyerek kendi keşmekeşlerini ve retorik sızlanmalarını katabilirler mi olup bitene? Belki de..(Şu an benim yaptığımcıleyin).
Kesmeşeker, yürümeyen şeylerin, tıkandığını bildiğimiz gecenin, bıkkın gündüzün müziğini yapmıştır elbet ama daha da önemlisi "oyun oynamamıştır".. Yukarıda saydığım şeyler - belki bütüne ters düşecek - ancak naiflikler değil aksine ustalıklardır.
"Eyersiz Atlar"ı tavaf ettiğim günlerden, çok Kadıköylü bulup korktuğum "İşte Güneş"e, Ne Zaman Gitti Tren'den, pis yedili "Aşk ve Para"ya, ortalık malı olmanın kimseyi incitmediği "Acıların Kralı"na.. bir bütüne giden parçaların anatomisi.
İzin Verdi mi yalnızlık?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.