9 Haziran 2007 Cumartesi

Öküzün A'sı, İlahiyatın A'sı, Sosyolojinin A'sı

Eski İslâmcı yeni Nişantaşlı Ahmet Hakan Bey, Bursa İlahiyat'tan terktir. Bir düşünün aynı sokakları arşınlamışız, aynı kahvelere girmişiz, aynı mekanlara meftun olmuşuzdur. Bu akşam Setbaşı'nda yürürken bunu düşündüm. Gün ağmıştı. Ahmet Hakan Bursa günlerinde hoppa imiş. Zibidi imiş. Züppe imiş. Evet okur yazarmış. Ama okuduğu bölümün derslerine devamlılıkta bulunmaz: bir hayli "ben bilirimciymiş"..

Vakit okumaktan keyif alıyorum.
Zaman ya da Yeni Şafak'tan daha çok sevdiğimi ekleyeyim. Laiklik Türkiye için lüks bir ideolojidir. Bazen bunu düşünürüm. Üstelik Türkiye 1937'den beri laik bir ülke. Yanılgı içinde olanlara hatırlatılır. Hasan Karakaya Ahmet Hakan'a geçiriyor. Ülkersiz çay, Ahmet Hakan'sız haber saati olmazmış bir zamanlar. Şimdi ise mûrted. Nişantaşlı. Soy evladım soyunuk karı koy diyenlerin kapı bekçisi. Ahmet Hakan'ı okurken sinik bir zevk duymuyor değilim. İslamcılar ona "deşifratör" diyor. Bu kavram hem haklı hem haksız. Bir deşifre edilmesi gereken eğer "biz bizi bilirizcilikse" buyursun etsin ama eğer bir müktesebatın mahremi ise bu ayıptır.

Dönmenin estetiğine inanırım. Neden İsmet Özel solda (Sivas yorumu dışında) hâlâ dahi ilgiyle izlenen bir isim ve bilhassa iyi bir şairdir de, Hadi Uluengin en paçavra en çapaçul  sıfatlara layık görülür? Mehmet Y. Yılmaz, Castro'nun bir fotosunda "Adidas" logolu bir tişört giydiğini söylüyor. Bu kapitalizmin zaferiymiş. Sıçtı Memed bez getir. Aman aman ne zeka. Ama yine de buraya dek sorun yok. Asıl ufuk açıcı (!) yorum bundan sonra başlıyor: "Yaşasaydı Che Guevera da Nike giyer miymiş?". İşte tahriğin, paçavralığın daniskası bu.

Hadi bir durum tespiti yapıyorsun aklınca. Bari tahrik vazifeni en züppe hâlinle ifa etme.
İşte dönmek denilen bir eylem varsa bunun en pervasız versiyonu kuşkusuz bu'dur.

Neden Mehmet Barlas, Cengiz Çandar, Taha Akyol, Gülay Göktürk, Ahmet Hakan bu ülkenin en çok  "testissel" algılamalarına maruz kalan insanlarıdır? Çünkü onlar dönüşlerini estetize edememişlerdir. Küresel aktörlerlerle enseye tokat olmak, uzun ve keyifli seyahatler yapmak, başbakanlarla şahsi telefonlaşmalar, Boğaz'da pahalı şaraplar mıdır bütün bu dönüşsel sakatlığın bedeli? Bunlar mıdır bu insanları 1 Mart tezkeresinin geçmemesine küfre sürükleyen? Bunlar mıdır bu insanların en pervasız AB'ci ABD'ci taleplerini sıralamalarına neden olan şeyler?

Ertuğrul Özkök'ü hiç saymıyorum. O bu prototipin dik âlâsıdır. Bu yollar onda sorulur?

Skinner'ın güvercinleri zamanla yemi elde etme pratiğini daimi kılıp hareketlerini rasyonelleştirirler. İşte Weber'in yaptığı "amaçlı eylem" tanımı bu'dur. Bazen kendime sorarım. Bütün bu adamlar "kötü insanlar mıdır?" yoksa kendilerince içinde bulundukları 12 Eylül sonrası Gregor Samsalıklarını zamanla meşrulaştırmışlar mıdır?

İkincisinin olma ihtimali beni daha çok korkutuyor, doğrusu.

Dönelim Ahmet Hakan'a. O Bursa ilahiyatın da "çay saatidir". Ve hepimize örnek olması gereken gerçek bir tiptir. İslami kesimin en favori isimlerinden biriyken modacılarla flörtlerle ismi anılan Ahmet Hakan Bey, gündelik yaşamda karşımıza çıkan öyle vaki bir tipin temsilcisidir ki.

Bu tip: derslere gelmez, envai çeşit hastalık ve uyku numaralarıyla başkasına imza attırır. Stratejilerin envaisi ile dersi geçer. Ve yüzü asla kızarmaz. Çünkü o yüzünü asla kızartmamayı öğrenmiştir. Bu tip emme basma tulumba gibi Kemalizm ile sol'u o nevrotik zihninde denkler. Bu tipin ağzında sadece "satılık" lafı vardır. Bu tip "Batı müziği dinlesek daha demokratik oluruz" der.

Oysa bilmez en Kemalist figür "Haluk Bilginer"dir.
Oysa bilmez geliri eksik beyan etmenin faziletlerini?

Nihat Genç'in deyimiyle "zengin sofralarının zangoçu" Çetin Altan nasıl Koç'ların, Özalların sofrasına oturmuşsa, o kişiler aynı Altan'ın artık bayan "enseyi karartmayın" tavsiyesini "yüzünüzü kızartmayın" şeklinde okumuşlardır.

Yüzünüzü kızartmayın çağrısı "birleşin" çağrısı ile kardeş olur. Birleşin demek, irtica gelmesin de "hırsız" gelsin, basiretsiz gelsin demektir. Televole, batık bankalar, Susurluk merkez sağdır. Birleşin merkez sağ.

Hizipçilik, Sivas'ta basiretsizlik, didişme merkez sol'dur. Birleşin merkez sol.

Bekir Coşkun, Ertuğrul Günay'a "dönek" diyor. Ah Bekir'im ah! Bu şiir de Bekir Coşkun'a benden- Seyhan Erözçelik'in dizeleri:
"Türklerin bir kısmı ve bazı vakıflar,
bir gün mutlaka
yumurtalıklarından iltaaplanır"..

Çünkü bu ülkede çocuk pornosu bile savunulabilir. Çünkü bu ülkede soyut bir "vatanı satıyorlar" serzenişi ile halkın sakat da olsa iradesi ile iktidara gelmiş bir iktidar sadece "yaşam tarzına müdahele" edilebileceği çekincesi ile darbe ile devrilmek istenebilir.
27 Mayıs'a devrim demek, insanlık suçudur.

Ve genizden Nazım şiirlerini en yalancı hâlleriyle okuyanlar, iktidara AKP gelmesin diye, ordu müdahale etsin, oylar CHP'ye!" diyebilir. Aynı tipler dünya tiyatrolar gününde "AKP sanatımızı, kültür merkezlerimizi elimizden aldı" diye yalancı yakarışlarda bulunabilirler.
Ve bu tiplerin arasında oyunculuk yeteneği "Hallederiz Kadir"i canlandırmaya yetecek kadar garabet insanlar da olabilir!

Bu tipleri dünyanın en şişirme tipleri paklasın elbet: Mustafa Sarıgül, Yılmaz Büyükerşen, Murat Karayalçın gibi isimler başlarından eksik olmasın. Modernleşme kadar başımıza taş düşse!!!
Bakın bunu da Nâzım yazmış:
"Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların
                   zaruri neticesi bu
                   deme, bilirim!
O dediğin nesnenin önünde kafamla
                        eğilirim.
Ama bu yürek..
              O, bu dilden anlamaz pek"..

Öküzün A'sı vardır da, İlahiyat'ın A'sı yok mudur? İlahiyat'ın A'sı var da, Sosyoloji eksik mi kalsın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.