10 Kasım 2007 Cumartesi

Evdeki Sıcacık Çorba: Merhamet Varlığımıza Nasıl İlişir?

Akşam yemeğinde tarhana çorbası ve ıspanak. Biraz da lanet ede ede yedim doğrusu. Yemeklerin kalitesi ya da çeşidine değil. Hâşa. Kendime, kendimden bıkarak yemek yeme temrinleri. Bir günlüğü yazmanın adabı ve usulü vardır, kuşkusuz. Ama bir yanda da en yakın komşumuz olan hafıza vardır, terbiye vardır, cesaret vardır.

Ama ille de kollamak elzemse bir günlüğü, biraz da açık etme vardır. Ve bu açık etme ki, yemeyip içmeyip günlük yazan bizleri,yani bir zamanın-genişçe bir zamanın lafı ile "sıkı günlükçülerin",ölümü mağlup etmeye çalışanların beyhude çabalarının bir de yol haritası vardır.

Mustafa ile Bursa'nın arka sokaklarında dolaşırken, belki elinde taze aldığı kitaplar varken Mustafa'nın bir poşete doldurulmuş ve hiç olmazsa kendimizde vefasızlığa küfretmenin gücünü bulmuşken, ama şunu da diyelim- bir yaz akşamına giderken, yani bir yaz akşamı her zamankinden daha hüzünlü ise ve hiç açıcı olmayan bir fizik mekanda tekerrür ediyorsa, ve tekerrür ediyorsa bir yaz akşamı bir komedya gibi, yani bir daha hiç görmeyeceğimiz dostlarımız, bir daha hiç bize yüzlerini koyvermeyen bir zamanların insanları na şuradayken- bir kahveye girmiştik. Bir kahve: pür kasvet. Sahlep söyledik. Kahve de değil ya, hafızanın azizliği: bir çay ocağı. Aslında yüzü çirkince olan ama tuhaf bir işveye sahip iriyarı bir bayanla onun cılız çayları yakın dükkanlara getirip götüren kocası birlikteler dükkanda. Çok aptalca ama kadın sanki bizim gençliğimizi de şöyle bir süzüyor. Havada aptal bir cinsellik. Kocasının cılızlığında mekan buluyor sanki kadının tuhaf çekiciliği- şişmanlığı. Nedense dönüp dönüp bakıyorum, kadına. Bir akşamda, pis bir akşamda, bu kadın.

İkinci sahlepleri içiyoruz. Bir şeyler konuşuyoruz ama kadından önemli olmasa gerek. Hafıza onları istemiyor bugün. Ama kadın da takılı kalmış. Kadın kocası servisten geldikten sonra, bir laf ediyor. Bir laf ki akşama saçılıyor. Bir laf ki yerinden ediyor, bütün ayrıksı hisleri, bütün beslenen ve pıhtılaşan terbiyesizlik tohumlarını. Ben sadece haksızlık etmenin utancında değilim, bir yandan müthiş bir edebiyatın da orta yerindeyim diye çok seviniyorum. Elim ayağım titriyor.

Hafifçe soğuyan, bu kirli yaz akşamına doğru, şişman bayan: "evde çorbamız var, oturur sıcacık içeriz" diyor, cılız kocasına, müthiş sevgiyle. Bize bakıyor, bize yani bu faziletli hali anlamayacak gerzeklere. Ve varsın, öyle sansın- haklıdır. Evde çorbamız var, oturur sıcacık içeriz, diyebileceğimiz insanlara telefonlara sarılıyoruz akşamda.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.