14 Mart 2008 Cuma

Kuzguncuk Varlığımıza Nasıl İlişir?

Üsküdar'ın merdivenlerinden Kuzguncuk'a. Boğaz bir görünüp bir kayboluyor. Ruh dediğin bu kadarcık üşür ama di mi?

Konuşuyoruz, harflerimiz iri değil. Tasarılar, olanlar, olması dilenenler. Ama en çok da "Çanakkale Hikayeleri". Aslında Çanakkale'den hikayeler. Derlenip toplanma, durulma, kendini gerçekleştirme hikayeleri. Koyu deniz. Kuzguncuk'ta çay ocağının dışarı attığı taburelere oturuyoruz. Demli çaylara destek uzun sigaralar (Bunları nasıl içiyor). Bahar Kuzguncuk'ta oluyor gibi. İlk defa belki buranın kilisesi aydınlık, çok güzel. Uzun yokuş. Tepelere doğru gidiyor. Göz korkusu. Bir seraya giriyoruz. Latince çiçeklerin, insana keşke koskoca bir bahçemiz olsa dedirten dev bitkilerin arasında yürüyüş. Akşama.

Kadıköy'de bir lokantada çipura. Yağmur başlıyor. Çarşıda fırtına.

-Durulmuşsun.
-Bunu düşünmek çok çıldırtıcı.
Göz'ê, kadının erkek gözüne, aynaya takmış.
İşte bundan Çanakkale hikayeleri aslında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.