Maksad Muharrem abiyi yazma gücümüzü kendimizde bulabilmek. Yapabilir miyiz, yapar mıyız? Hangi birini yazalım. Bir karanlık Kasımpaşa sokağına atılmış masada usul usul rakı içip en babaanne ciğerlerden yemek mi, Kocamustafapaşada bir cafenin dip koltuklarında sohbet etmek mi, bir Beyoğlu birahanesinde oturmak mı?
Hangi biri bir yazma itkisi olur, dürter bizi gece gece? Şöyle diyelim: pembe, kubbeli yapıdan içeri giriyoruz, bir akbil basıyoruz, merdivenlerden o geniş perona, o aydınlık öğle sonuna, hüzünlü banklara iniyoruz. Göztepe Tren İstasyonu. Bahar gelmiş. Gözün bittiği yerden siren sesi. Bir kara trene atlar Haydarpaşa'ya gideriz.
Şöyle diyorum:
-mekan senin mi abi?
-yok ama sayılır.
-çayını demleyip göztepeye doğru sigaranı tellendirebiliyor musun abim?
-ovv..elbette..
-e insan daha ne ister be abim?
-mekan senin mi abi?
-yok ama sayılır.
-çayını demleyip göztepeye doğru sigaranı tellendirebiliyor musun abim?
-ovv..elbette..
-e insan daha ne ister be abim?
Haklısın diyor. İri iri haklısın'lar. Biz her şeye rağmen mutlu olmasını bilenlerdeniz. Eşyaya tapınanlardan değiliz. Muharrem Abi ilerlemeye inanmaz. Hâlâ evlenmedik, diyor- gür sakalları. Mekik dokuyoruz Kasımpaşa ile Göztepe arasında. Bütün akşamlar onun oluyor.
Seneler, seneler önceydi. "Ferruh" diyorlar, neden? Ferruh diye kalmış aklımızda ismi. Sıkı dost Eda, Müge ve başkaları çok seviyorlar. "Mami" aşağı, Mami yukarı.. Ama bir de Ferruh diyorlar. Bir karakalemini çiziyorum, hiç görmediğim - sadece hissettiğim bu adamı. Cafesinin duvarına asıyor. Kahkahalar. Has dostum Ahmet "ille de Ferruh abi" diyor, "idolümüzsün..". Gülüyoruz bu kez.
Çok çok sonraydı. Ne ilginç bir grup Beyoğlunda bir barda buluştuk. İlim ve edebiyat adamı Baba Uğur (Türk Dostoyevskisi ve Rus Falih Rıfkısı), Eda, Nuhat, Yıldırım ve Muharrem Abi. Biralar (büyük büyük) çok içli sigaralar. Biz Ferruh Abi'nin en çok sigara içişini ve sakallarını sevdik.
Güz Marx'ı.
O gece o grup orada ne konuşuyor, hatırlanmıyor. Belki de hatırlanmamasıyla güzel.
Yedikule Lisesi, yıl 2001 mi? Tacizci müdür skandalı. Her şey bir oyun gibi. İyi kurgulanmış. Okul yerinden oynuyor. Kızlar, erkekler, öğretmenler dışarıya taşmış. Müdür herkesi içeri sokmaya çalışırken müdür yardımcıları dışarı diyor. Müdür hem tacizciymiş (kızlara bacaklarını açtırıyor) hem de faşist. Breh breh! Ahmet'le son ana dek kiniğiz. Kinizmimiz ilk ve son kez olmamak kaydıyla haklı çıkıyor. Müdüre isnad edilen suçlar fos çıkıyor. Müdür daha üst bir göreve alınıyor. Okul aile birliği, döner sermaye dönmez olsun kliği, aşklar-dönerler ve baklavalar kompanyası vicdanlarda "zom" oluyor. Bunu bir Ahmet'le biz savunuyoruz. Meşhur gazetesi o dönemlerin, Uzanların henüz, Star iki kız arkadaşımızın tepesinden iki baloncuk çıkartmış, müdürle ilişkili:
-Seni de elledi mi kız?
-Bana hayvanlı fıkra bile anlattı.
-Seni de elledi mi kız?
-Bana hayvanlı fıkra bile anlattı.
Gülüyoruz. Hatırladıkça.
Ve asıl bomba da, bir hafıza şaheseri de orada patlıyor. Aynı gün kapı önünde kızları bekleyen Muharrem Abimiz sırtını Yedikule'nin sabah taşlıklarına dayamış sakallı ve keskin bakışlarından birini Star muhabirine fırlatıyor. Bu çok Trabzonlu abimizin Trabzon'daki babanesinin Star okuyacağı tutuyor. Taciz haberi, bir kuru kalabalık ve Muharrem Abi:
"Uyy pokyiyen uşak..senin ne işun vardi orayya?"
Muharrem Abi ile büyüdük, güzelleştik.
Böyle.. Böyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.