Diyorum ki ve de: “alarm yok, olmasın..” Hüsran, hicran ve feveran da…”
Çocukluk olmasın mesela. Çocukluğa dönmek sağaltıcı bir akşamüstü mastürbasyonu olsun. Kıvamlansın. Pörsüsün ve çıkmaz yollarda motoru duran bir wolkswagen gibi aile nostalji yaşatsın bize. Ama dahası değil.
Wolskwagen çocuklukta dursun ve kısa bir süre, bir ufak sandviç bir biralık sürece su ısıtmış olsun.
Ellerimde yün eldivenlerim vardı, hatırlıyorum. Hatırlamak acıtıcıdır.
Bir dilek: bizim amatör Borges’imiz olarak kalsın Mustafa.
Kendimle dolaysız bir ilişki kurmak istiyorum. Bunu bile başaramıyorum bazen. Hayatın sanatı taklid ettiği fikri azınlığın akıl karışıklığı olmaktan çıkarsa dünyanın büyüsü bozulur. Çivisi çıkar.
Dün Edirnekapı’dan Topkapı’ya yürüdüm. Sur dibinden. Sulukuleye yakın yürürken Topkapı’ya baktım. Ve kendi kendime şöyle dedim: “birkaç dakika sonra orada olacağım ve o zaman ardıma bakacağım..” Ufak bir deneme. Zerre mantık dahlinde değil. Ayrıca oraya vardığımda geri dönüp Edirnekapı’ya doğru bakmayı da unuttum. Hafifletici bir sebep gibi. Ve bir puhu kuşu gibi. Sonra benim bir sevgilim var. Eşim olsun çok istiyorum. Hadi diyorum imkanlar el versin ve resmi bir mahiyet kazansın aşk yekunumuz. Yağmurlu sokaklarda envai şaklabanlığa imza atıyorum, onu güldürebilmek için. İçten içe gülse de, tuhaf bir kızgınlık ve yorgunluk ve üzüntü bu çabamı örseliyor. Filiz Akın taklidim de başarısız kalıyor.
Ellerim de yün eldivenler vardı ve kapıcının oğlu Ersoy benim bulunduğum taş kaleye ardı ardına şutlar çekiyordu. Derken babam geldi- babam hep gelir ve dedi ki: “hiç yakışıyor mu?”
Neye, sahi niçin?
Öyle sınıfsal temkinlilik falan değildi sanırım bu. Ya da öyleydi.
Çok üzgünüm ya ben, hayatımda boşluklar var ya, hatta her şeyi bir yana bırakıp bir pastane masasına çöküp çatlayacak kadar aşki ruhuma kırma merhemler sürebilirim. Fonda Nick Cave çalmasın Tanrım!
Bir bira içmiştim be yenge!
Ne gerek vardı, psikiyatra gitmeme. Hem oldu muydu? Bak adam ne dedi: “tamam, senle içeriz..” Adam bile anladı. Deruni bir şeylerin kıpraştığını. Adam “Dostoyevski okurken bira içer misin?” diye sordu. Yakıştı mı yani?
Bazen de şöyle demeli: “Fonda Nick Cave çalsın Tanrım!”..
Resim: Bedri Baykam - Soyut Çıplak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.