Cortazar’da var; şemsiyeye, bir
şemsiyenin gerektirdiği, bir şemsiyeye gereken ölümü seçerler. Ne bir nehrin
kirli sularına atıverilmek kaderidir onun ne de bir çöplüğü boylayıvermek.
Hendeğin dibine, şehrin yukarılarına doğru bir seyahatin ardından, şemsiye
layıkını bulur. En az bir şemsiye kadar güzel bir ölümü hak eden diğer nesneler
gazı kaçmaya yakın- hatta kaçan, hatta odadakilerin burnuna mayhoş bir koku
veren çakmak, dini ya da ladini esrimelerin, dalgınlıkların ve dolayısı ile ara
vermelerin evi olan ve tekhne’ kaçağı parmakları oyalayan (çünkü parmaklar
oyalanmak ister) ve 33 kere dönüldüğünde, döngüselliğin titrek alemini
hatırlatan tesbihler;
Çünkü bilinmelidir ki, bazen üzüm
tanesi uhrevi, tesbih tanesi dünyevi olabilir.
Keskin, sert ve kesin bir limon
kolonyası. Nihayetlendiren. Masanın üzerinde bir yerlere konuşlanmış. Kendi
karargâhını kurmuş. Sırasını bekliyor. Çünkü yazı masasının ve kaderinin sahibi
şu sırayı izliyor; şemsiyeyi ölüme terk ediyorlar – ama ona yakışan bir ölüme, bu
ölüm kuşku yok ki yazılacak. Yazılıyor, yazılıverirken, tütün tüketiliyor.
Tütünün tüketilmesini başlatan eylem olarak o mayhoş gaz kokusu, o bir saniye,
o bir saniyenin baş döndürücülüğü gündeme geliyor. Tütün yandığında, oda tütüne
boyandığında, masanın üzerindeki diğer unsurlar sıralarının geldiğini
hissediyorlar. Böylece serbest el kendiliğinden tesbihe uzanıyor. Yazıya ara
veriliyor. Çünkü yazı hiç bitmeyecek olandır. Bunu bilebilen adamın terbiyesi
buna elveriyor. Oda, duman, tütün kırıntıları, çay dipleri içerisinden oluşan
peyzajı bir mimariye tercüme etmeyi mümkün kılıyor. Kader kendini limonun
kesinliği ve keskinliğinin insafına bırakıyor. Çünkü limon kolonyasında
kendisini içine çekenin genzini yakan ve onun varoluşunun içerisine doğru
yolculuğa çıkan bir şeyler var. Özcülük, bir önermedir. Belki yoktur. Oysa bazı
şeyler, kendi özlerini, esanslarını kendilerinden kotarıyorlar. Limon
kolonyası, limondan ayrı oluşturduğu, kendine çizdiği çerçeve içerisinde- bütün
kanıtların ve ıspatların olmadığı yere doğru bir çıkmadır.
Tesbihin imkanları ile kaderin
imkanları arasında tutunuşlar, referanslar ve tedbirlilikler ile tekinsiz bir
teyelleme mümkün mü?
Esasında, bir masayı, masanın
sahibine, onu mülkün sahibine bağlayan şey de aynı duyarlıktan türüyor. Şemsiye
ölüyor. Şemsiyeye hak ettiği ölümü vermek lazım. Şemsiye yağmura duyduğumuz
şükrana kattığımız iltimastır. Kader yağmurdur. O hâlde kadere de hak ettiği
ölümü tanımak lâzım.
Çakmağı yakıp, 33 kere yakıp,
limon kolonyası ile çevrelenmiş bir ritüeli her gün yeniden üretmek. Çakmağı
öldüren, ve 33 gün boyunca öldüren ve ölümün yani limon kolonyasının kokusunu
da yazının sahibine iade eden; o büyük bilinmezlik. Belki de küçük. Çünkü
esans, esa(n)sında yoktur.
İzdiham.com'da Yayımlandı.
İzdiham.com'da Yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.