
Endüstri devrimi halıcılığımızı
dönüştürdükçe, Nurdan Gürbilek “Kendine Ait Olmayan Oda”yı yazdıkça, satranç
taşları ile kurduğumuz futbol takımı halının dikdörtgenliğini tayin eden ve
farklı bir renge bürünen ilk şeridin içerisine soktuğu topaklaşmış kağıdı gol
yapınca, baba kapıyı açınca, baba ders çalışılmadığını görünce, tüm satranç
takımı – artık yeni içerikleriyle, büfenin altına süpürülünce, korkulunca,
korku dağları bürüyünce, akşam olunca, karşı apartmanın alt ve üst katlarında
olup birenleri Hooper resmaniliği ile dikizleme imkânı bulunca, bu dikizleme
hayra alamet bulunmayınca, kolumuzda tutup sürüklenildiğimiz psikiyatri
hekimimiz Lustral yazınca, Lustral bizi kesmeyince, bu hâlde toprağa çıplak
ayakla basmak tavsiye olununca.. bir evden bir odadan, bir eve bir odaya bir
arpa boyu kadar yol kat edince, öğle vakti bir sandviç ve Kazım Taşkent, sergi,
falan, filan…
Toprağa çıplak ayakla basılır ve
halı ayak altından çekilir..
Büyüdükçe toprakla uzlaşılır.
Halı ile hemhâl olunur. Ancak bilinir ki, aynı suda iki kez yıkanılmaz.
İkea’dan yepyeni bir halı edinilir, İsveç işi oturma odasına kurulunur.
Keder de gelir, hafiften göğüs
kafesinin orta yerine kurulur.
Türk halısı diye bir şey var,
Türk kederi diye bir şey niye olmasın o hâl?
Soru zangır zangır titretiyor.
Soruda soranı tedirgin eden bir şeyler, sonra..
Halıya dökülenlerin sorumlusu,
hissediyorum ki, sakarlığımız değil…
YEDİKULE GÖĞÜS HASTALIKLARI HAST.
ONTOLOJİ SERVİSİ
İzdiham.com'da yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.