Şüphe yok ki, kolera günleri modern dünya içerisinde büyülü gerçekçi bir metafor olmaya yazgılı gibi duruyor. Kolera günleri, isyan günlerinde aşk, veba, o günler.. günler.. tarihin ve gündelik hayatın seyri içerisinde terse teyelleyen, referansların allak bullak olduğu, günün artık günden gayrı her şeyi refere ettiği.. Biz, şahsen ya da sosyalizan bütün oluşmalar içerisinde takılma anlarını, yürüyemeyişleri, entropik süreci, sürecin aşınmasını “kolera günleri” ile ifade ediyoruz.
a: süreç vaar idir. b: süreç aşınmaktaa idir. c: süreç, hangi süreç? d: aslında her şey tüm kapsayıcılığı ile süreçtir. e: Postmodernizm kolera günlerini yasaklamıştır da diyebiliriz. Kolera günleri moderndir de.
a: süreç vaar idir. b: süreç aşınmaktaa idir. c: süreç, hangi süreç? d: aslında her şey tüm kapsayıcılığı ile süreçtir. e: Postmodernizm kolera günlerini yasaklamıştır da diyebiliriz. Kolera günleri moderndir de.
Mantık dersleri bize şunu söylüyor; entropi, mantığın aşınmaya başladığı yer beraberinde esrik hareketleri de getiriyor.
Benjamin’in mesihyanizmle altını çizdiği şey bir kolera günleri bekleme nasipsizliğine uçuç böceği. Komodor ejderi. Apansız Sakallı şair, ..Horowitz demiştiniz hani, akşam ışığı hakkında ne biliyorsunuz?, sorunuz/ peşimi hiç bırakmadı, beni lütfen bu kelepçeden/ kurtarın” şairi…
sonra yetmediğinde, “Kamera kontrol, döndü makaralar/ geceden geceye: Rolden role girdik” şairi..
Benjamin’in mesihyanizmle altını çizdiği şey bir kolera günleri bekleme nasipsizliğine uçuç böceği. Komodor ejderi. Apansız Sakallı şair, ..Horowitz demiştiniz hani, akşam ışığı hakkında ne biliyorsunuz?, sorunuz/ peşimi hiç bırakmadı, beni lütfen bu kelepçeden/ kurtarın” şairi…
sonra yetmediğinde, “Kamera kontrol, döndü makaralar/ geceden geceye: Rolden role girdik” şairi..
Yetmediğinde ilaç firmasının logosunu taşıyan bardaklarda ada çayı da içiyoruz. Yetmediğinde at arabalarının şehirden çekilişini izliyoruz. Yetmediğinde “Geceme uyku verdiler sonra/göğsümden söküp aldılar kem/ yengeci” dizeleri.. Yetmediğinde dizimizde protezi öpüp başımıza koyuyoruz.
Damlara yağan kar.. izlediğimiz yerden azıcık hareketlendiğimizde sorguyu ve suali yerle bir eden… ve mazgallardan akan kolera günleri ve sorgular.. başka sorgular; başka sorulardan oluşan.
Çünkü “kolera günlerinde Enis Batur okunur mu?” sorusunu tetikleyen de, Enis Batur okumanın bir esrik hareket olup olmadığı sorgusudur. Kolera günlerinde, kaçıp kurtulmanın, direnmenin, ayakta kalmanın, hasbelkader Camus’cü bir varoluş pratiğinin ciddiyeti içerisinde, gayrıciddi bir atmosferin unsurları sayabileceğimiz eylemler içerisine düşülebilir mi?
Örneğin, kolera günlerinde karantina mübahtır. Sığınaklar evdir. Sterilizasyon, hijyen ve dua iman ve bilimin flörtünü, terazinin bir gün bir yere öte gün öte yere doğru eğim vermesinin kinayesiz pratiğidir. Mantık buralarda aşınır. Enis Batur mantığın aşındığı yerde başlamıyor. Bilâkis pür mantıktır. Azıcık kıpırdandığında kayanın altından sızan mejikal tozun bize umduracakları, o küçük şarkının talihsiz bedenine son bakışımız gibi. Modernlerin şiiri, modernlerin şiirindeki tezcanlılık ve adaleti yeniden dağıtma öfkesine orta yerinden bir yumruk belki de.
Kolera günleri vardı ve Enis Batur orada yumruk atardı.
Sahi siz Enis Batur’u hiç yumruk atarken gördünüz mü?
Bunun mümkün olduğu günler, şunun da mümkün olduğu günlerdir;
“Bunlar sonra arttı: Sabah erken kalkınca/görünen işaretler”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.