9 Temmuz 2013 Salı

Müzik, Anti-Koleksiyonerlik ve Hayatın Döngüselliği















I
21. yüzyılın insanına bahşedilmiş en öncelikli hediyelerden biri koleksiyonerlik. Ancak bilinmeli ki, bu aynı zamanda bir anti-koleksiyonerlik.  tom waits hazretlerinin son albümü az zahmetle ve mp3 formatında ulaşılabilir kılınması, indirmenin tamamlanması ve albümün bir gün dinlenmek üzere bilgisayarın bir ücra köşesine ya da yedek hard disk’e atılması; bu bilgisayarın başında gününün 2/3’ünü geçirenin müzikle ilişkiye geçme formlarından biri. Ya da “tube”lar çağındayız- artık yerleşik disklere bir şey indirmenin de mânâsını yitirdiğini görüyoruz; pekalâ bir müzeyyen senar, leonard cohen, youssou n’dour albümü ile müşerref olabilir, sayfayı sık kullanılanlara ekleyerek arzu ettiğimizde ona geri dönebiliriz. Dolayısıyla, 21. Yüzyılda, dijital olanaklar koleksiyonerliğin muhteviyatını değiştiriyor. Artık koleksiyon bir zevk veren faktör olmaktan çıkmış, koleksiyon bir amaç olmaktan da çıkmış. Koleksiyon bir sakatlanma hali, bir aksama, bir “çöpe doğru biriktirme”.

II
Ben azılı bir anti-sinemistim. Dolayısıyla bu çağın de-facto koleksiyonerliği bende müzik meselesinde kendini gösteriyor. Ondan bütün örneklerimi müzikal alandan veriyorum. Sinemanın seyirciyle ilişkisini, müziğin dinleyici ile ilişkisinden ayıran bir “kendini teslim etme” hali. Sinemanın sizi görsel olarak teslim almasının hazırlanmış bir kolektif ön koşulu var. Ancak müzik sizden bir görsel teslim istemiyor. Dolayısıyla baştan eksik ya da sizin kurmanız, zahmet etmeniz, özen göstermeniz gereken bir “an” var.  “Farklı kaydedilmiş”, bekletilen, dijital ortamda (buzdolabında) saklanmış müzik, elbet kendisine teslim olunan kendisiyle baş başa kalınan bir “on-going relation” değil artık. Bu nedenle müzik yerine “kentin seslerini” teklif etmeliyiz. Diğer bir deyişle, Jacques Attali’den alıntıyla gürültüyü. O bunu bir güç olarak vaftiz ediyor, biz ise bundan emin değiliz.

III
Dijital ortamla ilişkisi kesilmiş, tercihen plaktan odaya, oradan kente süzülen bir müziğe kendini teslim etmek aslında hayatın sahici döngüselliğini, anti-koleksiyonerliğin getirdiği pseudo döngüselliğe yeğlemek anlamına geliyor. Dolayısıyla, farklı kaydedilmişlerin mezarlığının bize vaad ettiği müzik, bir “anti-koleksiyon” harikası olarak bizi beklemeye- ertelemeye- “bir gün gelecek ne de olsa tüm bu müzikleri dinlemeye zaman bulabileceğim” sözünün çelişkisine, yaşlanmaya, geç emekliliğe, mezarda emekliliğe, sahici demli bir çay yerine poşet çaya referans vererek ikna etmekte, ölümü beklemenin şiirsel olmayan halini teneffüs etmeye zorlamaktadır.

Yani, “ben gerçek bir müzik meraklısıyım. 50.000 mp3’ten mürekkep bir koleksiyonum var”; işte buradaki koleksiyon, geleneksel anlamıyla koleksiyon değil. Çünkü atıl, çünkü yarı-çöp. 50.000’in 40.000’i bir kez “farklı kaydedilmiş” ve bir daha kendisine uğranılmamış olan unsurlardan oluşuyor. Bu 40.000 mp3’ü bir gün dinleyecek olmanın hayali ise 21. yüzyıl insanının anti-koleksiyonerliğine tekabül ediyor. Bu da eşorfmanlarla ve poşet çaylarla başlayan gecenin, yarım kalmış ve ruha sinmemiş şarkılarla tamamlanmasını, elbiselerle başlayan bir ömrün çıplaklaşmadan “yunmadan”, durup ince şeyleri anlamaya vakit ayırmadan bir hazin tempo ile sonuçlanmasını bize bir kehanet gibi bildiren, bilip-görüp içinden çıkamadığımız döngüselliktir.

IV
Dolayısıyla ne bu çağın müziği biricik, ne bu çağın kulakla irtibata geçen teçhizat müstakil. Bu çemberi kırmak, bir şeylerin başlangıcı. Bu da yeniden özenle müzikle tanımlanmış alanlar oluşturmaktan, gerekirse bir “müzikal potlaç” ile adına koleksiyon denilen şeyleri dijital doğaya (!) geri bırakmaktan, müzikal hakikat ile daha berrak bir karşılaşmanın zeminini hazırlamaktan geçiyor. Plaklara geri dönüş, performans (konser) ya da müzikal bir cemaat oluşturmak bunların sadece bir kısmını oluşturuyor… Böylece hayatın hızının ehlileştirildiği, döngüselliğin asli manasına kavuşturulduğu “kurtarılmış bölgeler” ilan etmek olanağı gündeme geliyor.


Datça, 28.06.2013.

İzdiham'ın 13. sayısında yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.