* 1980'li yılların İtalyan porno sektörünün en ihtişamlı
figürlerinden biri olan Selen'in asıl adı Luce Capognero, kendisi 1966, Roma
doğumlu. 20 yaşında Cesare Geronimi'nin "Orgia di Compleanno"
(Doğumgünü Orjisi) isimli filmi ile bu sektörde ilk kez arz-ı endam eyliyor. 1993'de
Alex Perry'nin yönetmenliğinde oynadığı uluslararası ve yüksek bütçeli bir
filmle birlikte 27 yaşında "Selen" ismiyle müsemma "İtalyan
porno sektörünün en önemli" ismi oluyor. Salieri, D'amato, Bandinelli ve
Damiano kariyeri boyunca çalıştığı yönetmenlerin en başında geliyor. Bu kariyer
aynı zamanda 1993 ile 1998 arası kazandığı 17 ödülle de perçinleniyor. Ünü
sadece sektörle sınırlı kalmayan Selen, anaakım bir oyuncu olarak Cannes Film
Festivali'ne katılıyor ve hâsılı Asia Argento'nun Williamsburg Brooklyn Film
Festivali'nde en iyi yeni yönetmen ödülünü almasını sağlayan Scarlet Diva'sında
da küçük bir rolü ifa ediyor. Selen iki çocuk annesi ve Nicole Zanone ile evli.
Selen kendini, "utangaç, zeki, iyi huylu ve güzelliğinin yanı sıra
büyüleyici" olarak nitelendiriyor[1].
* Türkiye'de kuşaklara internet yasakları işlemiyor.
Bir şekilde, genel internet "karartmasından" önce Selen'i tanıyoruz.
Ancak Selen'i sanki özellikle internetle tanıyoruz. (Çünkü, benim tanıdığım
Selen'i Rüşdü tanımıyor). Yaşı daha yeni olanlar için ne ifade eder bilmiyorum.
Fakat Selen'de asıl vurgulamak istediğimiz unsur, sektörün içinden bir
"anti-endüstriyel yaklaşım". Bir başka İtalyan Gramsci,"uçağı,
binmeden kaçıramazsanız" demişti. Arka kapak kızımız Sasha Grey, porno
sektöründeki sendikal faaliyetleri ile tanınıyor. Ama Selen'in tavrı çok daha
farklı, o "kendiliğinden", "içkin" bir davranış olarak -
elbette sektördeki İtalyaniteyi, bunun oluşumunda Tinto Brass'ın ve Salieri'nin
yüksek estetik etkisini ve sinematografisini de ekliyorum, endüstriyi
reddediyor ve endüstrinin arzu ettiği göz banyosundan çok daha azına imkân
tanıyor. Bunu yaptığının kendi bile farkında olmayabilir. Vücud ve ses müziği ona kendinden bir "akış"
kazandırıyor. Bu yanıyla, Selen "yakalanamayan bir akışın" aktrisi. Selen,
bir başka İtalyan heykeltraş Giacometti'nin yontamadığı akış olarak da tarif
edilebilir.
* Dışavurumcu cesareti ve türler arası güçlü geçişleri
ile gerçek bir görsel fütuhatçı olan Akdenizli Selen'in endüstriye getirdiği
yeniliğin köklerini Fransız tarihçi Fernand Braudel'in Akdeniz havzasını tarif
ederken başvurduğu topografik inceliklerde bulabilmek mümkün. Annales okulunun
önemli ismi Braudel; "Akdeniz ve Dünyası"nda[2]
, Akdeniz'in en temel karakteristiklerinden birinin "yüksek, geniş, bir türlü sona ermeyen dağlar" olduğunu, "bunlardan bazılarının yükseklikleri
nedeniyle, diğerlerinin ise bütünsel biçimleri veya zor ulaşılan derin veya
yüksek yanlara sahip vadileri nedeniyle öyle" olduklarını ve denize
doğru egemen ve sert yüzlerini döndüklerini söylemektedir. Demek ki, Akdeniz,
deniz olduğu kadar "dikine kuzeylerin manzarasını" oluşturan
dağlardır ve "bu dağların olduğu
yerde hiçbir şey portakal ağaçlarının çiçek açtığı Akdeniz'i hatırlatmamaktadır".
Bu
veriler ışığında, denilebilir ki, bir; Selen de, vücudunun imkânsız
topografyasıyla biraz "müspet imajlarla" örülü Akdeniz'dir, "portakal çiçekleri ve bağ ile zeytinlikler ve kentleşmiş
köylerin" [3]Akdeniz'i
ama bu imaj yani tül kaldırıldığında Braudel'in anımsattığı daha çok dikine
kuzey manzaralarını oluşturan, denize egemen dağlardan mürekkep bir Akdeniz'dir.
İki;
"kıvrımlar": Selen, sektörün fetişleştiremediği bir "kıvrımlar
ağıdır". Göğüsleri, kalçaları, dudakları, ayakları ve tüm bu topografyayı
çevreleyen "şuh" bakışları ile Akdenizlilik genelinin ve İtalyanlık
özelinin, "kusurlu bir çiçeğidir". Kusurluluk; orantısızlık,
fabrikatif olmadığı için hatalı ve güzel. Bir başka İtalyan ünlüsü Mimar Aldo
Rossi'nin veciz ifadesiyle, bu kusurluluk Selen'de, "mekanın somut
işaretidir"[4].
Kusurludur, çünkü bir femme-fatale değildir. Bilâkis, "şuh" dediğimiz
bakışların ardından "masumiyet" fırlamak için imkân kollar. Ve çoğu
zaman fırlar da. En "ateşli" sahnelerin, dünya erkeklerinin temaşa
etmek için en tenha anı kolladığı "mahremlerin" içinden Selen,
muhattabının gözlerinin içine bakar. Ve elbet bu kıvrımlar bizi yine o
"akış" meselesine terfi ettirir.
Üç;
Selen, Akdenizlilik nitelendirmesini tek başına hak eden "zeytin
ağacına" benzer; çünkü Braudel'in ifadesiyle zeytin ağacı "Akdeniz'e
kadar giden ve ondan kaçan bütün hareketleri damgalamaktadır". Braudel
devam ediyor; "zeytin ağacının Akdeniz'i
kendini dar kıta şeritleri, denize yapışık bitişik topraklar haline
indirgemektedir. Bu mekân tarihin Akdeniz'i ve iklim örtüsü tarafından
ritimlendirilmiş olması nedeniyle, belirleyici olarak kalmaya devam etmektedir;
bu örtü o kadar özeldir ki, sadece o "Akdenizli" nitelemesini tek
başına işaret etmektedir"[5].
Çünkü,
birbirine beş benzemezi Yunanistan'ı, İspanya'yı, İtalya'yı, Kuzey Afrika'yı,
hatta Türkiye'yi- "insanlarını ve
mallarını hiçbir sıla hasretine uğramaksızın mübadele edebilen" bu
coğrafyayı aynı ağ etrafında toplayan bir "bitimsiz örgütçüdür"[6].
Bu örgütçülük, zeytin ağacı ile, zeytinle, Braudel'in ifadesi "sıvı iklimin"
aurası ile- Selen'i önemli ölçüde benzeş kılıyor. Selen de, biteviye sıla
hasreti çekmeyen, "kaynaklarını" bulunduğu an'a adayan bir sıvı
iklimin - ve elbet de akışın kestirilemez örtüsünü temsil etmektedir. Ve tüm bu örtüyü bir Akdeniz güneşi dövüyor,
düşünün.
Dolayısıyla,
buradan Selen'in vücut diline hakim olan İtalyanite'yi (ve Akdenizliliği) -
çünkü Braudel, Fas için, "güneş altında daha fazla yanan bir
İtalya'dır" diyor, damıtmak mümkün gözüküyor.
* Bununla birlikte, Selen' önce sektörde İtalya'nın en
iyisi, ardından da anaakım oyuncu olarak sivrilmesini ise kanaatimce İtalyan
sivil toplum geleneğine borçlu gibi geliyor. Biz bu kavramı genellikle
Gramsci'nden mülhem biliyoruz ve egemen sınıfın "hegemonyasının"
tesis edildiği yer olarak negatif bir anlam taşıyor. Ancak Gramsci, "karşı
hegemonya" kavramını önererek, bu alanın işçi sınıfı tarafından fethini de
önemsiyor.
*
İtalya Gramsci'nin ama aynı zamanda Berlusconi'nin ülkesi. "Koskoca ülke
bir seks skandalı ile sarsıldı" dememeli. İtalya'da bu gece dahi buna
benzer bir skandal yaşanabilir. İtalyanite dediğimiz şey böyle bir imkân ve
keyfiyet vaad ediyor. Bu aynı zamanda bahsettiğimiz "kusurluluk"
çiçeğinin de bir yansıması değil mi? Selen'in bu damardan beslendiği
unutulmamalı. Politikada kusurluluk, ekonomide kusurluluk.. Dolayısıyla, İtalya
sadece Güney veya Kuzey İtalya değildir; İtalya'nın karakteristiği bu ikisinin
sentezidir.
* Peki, 20'li yaşlarında porno sektöründe sivrilen,
ardından anaakım sinemaya evrilen Selen'in hikayesi İtalyan sivil toplum ve sosyal kapital geleneğinin
içerisinde nereye oturuyor? Bunun cevabını ise İtalya'da sivil toplum
çalışmaları ile bilinen siyaset bilimci Robert Putnam'ın 1994 tarihli Making Democracy Work: Civic Traditions in
Modern Italy çalışmasında arıyoruz. Putnam, bu eserinde sivil toplum ve
İtalya'daki kollarına ek olarak "sosyal kapital" kavramına da
başvuruyor. Gramsci'den farklı olarak Putnam'ın sivil toplum kavramına
atfettiği içerik ekonomik, sosyal ilişkileri sınıf çatışması merkezli bir
okumaya tabi tutmuyor. O kavramı, çeşitli nüanslar olmakla birlikte Bourdieucü
içeriği paralelinde kullanıyor ve İtalya pratiğinde sivil toplum ve sosyal
kapital'le işbirliği, sivil zorunluluk, güven ve mütekabiliyet esasına referans
veriyor. Siyasal katılım, kültürel normlar, demokrasi geleneği, finansal güç
vb. 1970'lerden beri İtalya'da ancak Kuzey İtalya'da yükselen bir trend olarak
sivil toplum alanına dahil ve Putnam bunları Gramsci'nin aksine İtalya'da
demokrasi inşasına harç taşıyan unsurlar olarak kodluyor. Elbette, Putnam'a
göre Kuzey bu standartlar açısından Güney'e göre çok daha bayındır bir görünüm
arz ediyor. Bu gelişmişliği ise sivil toplum ve sosyal sermayenin daha güçlü
olmasına borçlu olduğunu belirtiyor. Kuzey İtalya'da bireysel bağımsızlık
üzerinde feodalitenin gücü zayıfken, Güney ise özellikle Katolik kilisesinin
etki alanı olarak "güvensizliğin hakim olduğu" bir coğrafyaya ve
ilişkiler ağına işaret ediyor. Aynı şekilde, Kuzey'de insanların
"vatandaş", Güney'de ise "bağımlı" olduklarına dikkat
çekiyor.
* Putnam'ın Kuzey- Güney İtalya tezi her sosyal teori
gibi determinizm tehlikesi ile eleştiriye mahkûm. Bu, kuşku yok ki, olacaktır.
Oluyor da. Sosyal teori eleştirisinin dükkanı kapatıp evine döndüğü akşamlarda
ise Putnam'ın teorisinden Selen'in poetikasını izah etmeye yarayan tortular
kalıyor. Biz bu tortulardan bu yazıyı tevarüs ediyoruz. Dolayısıyla,
"storia italiana" hem Putnam'ın İtalyasının kurumsal tasarım, sosyo-ekonomik
ve sosyo-kültürel faktörler açısından ayrılmışlığının hem de Selen'in içinden
geçtiği sürecin adı oluyor. Bu anlamda Selen, sadece Akdenizliliğin
çoğulluğunun değil, İtalyanitenin çoğulluğunun ve elbet de zihinsel
ayrılmışlığının da izlerini varlığında taşıyor. Bu şu demek; hem Güneyli temalar;
anarşik, kaotik ve güvensiz hem de Kuzeyli bir dekor; bayındır, işbirlikçi vb.
Hâsılı, Selen; İtalyaniter, bir imkân. Akdenizli ama pür "sosyal
kapital" zengini değil, dedirtiyor.
[1] "Selen", bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Selen
[2] Fernand Braudel, Akdeniz ve Dünyası, C.1, Çev: Mehmet
Ali Kılıçbay, 2. Baskı, İmge Kitabevi, 1993, s.3-6.
[3] a.g.e, s.55-56.
[4] Rafael
Moneo, "Aldo Rossi ve Mimarlık Düşüncesi", Çev: Mehmet Adam, Mimarlık Dergisi, S.206, 7/8, 1984,
s.24.
[5] Braudel,
a.g.e, s.61.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.