"Ufuk Akbal'ın ilk şiir kitabının ardından şiire bir müddet ara vermesini bu
kitabı okuyunca daha iyi anladım. Bir şiir krizinin ardından bazı gözden
geçirmeler sonucu yumuşak bir adımla bu yeni latif alana yerleşmiş görünüyor.
Tomris Uyar'ın o güzel deyişiyle bir dil tadı yakalamış tek şairimiz belki de
Ufuk Akbal'dır. Bugün yazan hiçbir şair böylesine lezzetli bir dil peşinde
değil. Ufuk Akbal'ın ilk bakışta herkesten ayrılan vasfı bu olsa gerek. Bugün
hikâye kadar okunan bir şiirimiz olsaydı Türk okuru Ufuk Akbal'ın kültür
birikimine göz atmayı deneyecekti. Yer yer bir meddah edasıyla, yer yer
eskilerden bir merdümgiriz şahıs esrarıyla birden karşımızda bulduğumuz bu
plastikî sesi, kuşağı şairlerinden hemen ayırt edebilirsiniz.
İlk kitabındaki
nükteli ve yargı üreten kaynak oldukça edalı bir bükülmeye varmış. Daha çok
gönlü geniş bir dostun, müşfik bir babanın ve anlayışlı bir sevgilinin sesi
Ufuk'un sesi. Fethetmesi bundan. İknası var, ithamı yok. Acı acı dokundurmaları
var, keskin belirtmeleri yok. İyi bir şiir tercüme edilemez. Sırf iyi bir
şiirin özüne ulaşmak için o dilin bütün hilelerine başvurmak zorunda
kalabiliriz.
Ufuk Akbal,
şiirinin iyiliğini bir nevi tercüme edilemezliğine de borçludur. Fakat onunki
bir dil zevkli sebebiyle, dilin kendi ahalisinde bile belli seçicilik aradığı
yönüyle tercüme edilemezdir. Söylediklerindeki yalınlık ve uyum değil Ufuk
Akbal'ı seçkin kılan. Söyleyişindeki tattır. Bu dil düzeyi sadece ona mahsus
olduğu için onu okurken memnun oluyoruz. Fakat bu dil ayırıcı bir dildir,
sadece memnunların dilidir desek abartmış olmayız. Yıkıcı değil çünkü. Ufuk
Akbal bütün olan bitenin bir kıyısında adeta şen bir diğerkâmlığın
kuyumculuğunu yapmaktadır".
Kaygusuz Dergi,
5. Sayı, Haziran 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beni kâle almanızın kıvancıyla doluyum.